İznik Ultra 2022

2022 tarihleri 20-21-22 Mayıs.
www.iznikultra.com

2022’de parkurda değişiklik yok, 2019’a göre Mahmudiye - Yeniköy arası ve Müşküle çıkışını değiştirdik, bu etaplar 2021’de koşulamadığı için ilk kez koşulacak.
Konaklama sıkıntılı, Mayıs’a DSİ tadilat yapacak ve açılmayacakmış.
10. yıl.
10. yılda neden başladığımız, hangi değerleri savunduğumuzu, neden devam ettiğimizi düşünüyorum. Türkiye’de böyle konuları konuşabildiğimi ortam ve platformların da azaldığını fark ettim.
Bu sebeple KoşuForum | Kreosus sayfasına bir uğramayı öneriyoruz.

Arşiv:
2021 yarışı konusu İznik Ultra 2021 (06-08 Ağustos)
2019 yarışı konusu İznik ultra 160km
2018 yarışı konusu açılmamış gibi
2017 yarışı konusu İznik Ultra 2017
2016 yarışı konusu Asics İznik Ultra 2016
2015 yarışı konusu İznik Ultra 2015 Yarış raporları

13 Beğeni

35 koşucu ile 18.00’da 160km başlamış olmalı.Herkese yolunda koşular.
Yarın da diğer parkur, mesafelerde koşu başlayacak.

10 Beğeni

Bende pazar günü 14K dayım. Bakalım hedef Yarışım, nasıl sonuçlanacak heyecanlıyım

8 Beğeni

Saat 15.00da 21 saat dolmuş olacak ve 22saat civarı 162km 2019 sonucu.

Ve strava baktım arkadaşın 120km üzeri ilk yarışı, 19saat55dk, kaçıncı tamamladı bilmiyorum ama sanırım başlangıçta sondan 4. başladı :nazar_amulet: Salih Bulut :man_running:

Özgür Sancak 20saat 36dk

4 Beğeni

90k da Eve Moore isimli kadın yarışmacı, genel klasmanda birinci olarak gelmiş. Muhteşem!

10 Beğeni

33 yaşındaki şu koşucuysa 3 kaydının tamamı geçen yıldan varmış.

3.lük mücadelesi çok çekişmeli olsa gerek.
Yanıldım,tüm yolu belki de yanyana koşmuşlar, son 4-5 kontrol noktasında yanyanalar.

http://sonuc.plustiming.com/results.aspx?CId=16389&RId=246&EId=1

7 Beğeni

75dk22sn :clap: Heyecan da gerekli, tebrikler.
Genelde 12.

7 Beğeni

Teşekkür ederim. Yalnız 14K olarak başladım 16,5K olarak bitirdim :man_facepalming:t2:
İkinci km de yol ayrımında yanlış yönlendirme yapıldı ve 1,5 km fazla koştuk. Kürsüden oldum. Oluyor bazen böyle şeyler hayırlısı olsun. Hedefimden daha iyi sürede bitirmem bana yetti. :muscle::blush:

8 Beğeni

Merhaba, bende ilk trail koşumu İznik Ultra 25K ile yaptım. Henüz koşu camiasında yeni sayılırım. Hal böyleyken birde trail gerçekten zormuş. Özellikle inişler beni çok yıprattı.
2:33:14 ile Genel 33 Yaş 8 oldum. Benim için süper bir deneyim oldu. Organizasyon harikaydı. Seneye 35 sonra 55 … İnşAllah.
Koşan herkesi tebrik ediyorum.

12 Beğeni

İznik Ultra 2022 Gönderisinden tartışılmaya devam ediliyor:

Merhaba, ben de ilk 25 K trail koşumu İznik ‘de yaptım. Videosunu da çektim, izlemek isteyenler için bağlantıyı aşağıya bırakıyorum.

[İznik ultra trail 25 K vlog]

(https://youtu.be/WkYRERL8_tc)

9 Beğeni

Eğlenmek önemli yav çok hırs yapmamak lazım .ayaklarınıza sağlık

7 Beğeni

Merhaba herkese.

Bu sene yine İznik’teydim. Bazı arkadaşlarımın İznik eskisi gibi değil, her geçen yıl kan kaybediyor demesine rağmen İznik, İznik’tir deyip gittim.

Gider gitmez yaşadıģım şok fuar alanını görünce oldu. Daha doğrusu göremeyince. Bir sokağın içinde yan yana 3-4 stand. Sadece bu kadar. Başka yere mi izin vermediler, sponsorlar mı azaldı bilmiyorum. Ama Efes Ultra’nın festival alanı gibi fuar alanından sonra geçen yılların İznik fuar alanından sonra burası hayal kırıklığı ve üzüntü verici oldu resmen.

90K parkurunda idim. 42K Müşküle istasyonuna zamanında varamadım ve cut off’a kaldım. İstasyona vardığımda en az 6-7 koşucu daha benimle aynı kaderi paylaşıyordu. Herkesin ağzından anlaşmış gibi, Narlıca-Müşküle arasındaki single track parkurda ağaçların dalların yolu kapattığı, zor yüründüğü falan vardı. Bir koşucuya da ambulansda damar yolu açılıyordu. Neyse bizi İznik’e götürecek bir araç beklemeye başladık. Merkezden istediler mi, beklesek gelecek miydi bilmiyorum. Belki istenmiştir, bilmiyorum gerçekten. Bu arada CP’deki arkadaşlara yemek getiren bir Doblo geldi merkezden iki görevli ile. Bu Doblo ile İznik’e gitme fikri oluştu. İki görevli öne, 2 kadın koşucu ve damar yolu açılan koşucu arka koltuğa, ben ve diğer iki koşucu arkadaş da bagaja oturarak 8 kişi Doblo ile İznik’e ulaştık.

Yarıştan sonra bitirenleri, süreleri, cut off sürelerini incelediğimde şöyle bir şey farkettim. Narlıca ile Müşküle arasındaki 10K lık o zorlu single track sık orman geçişleri 160K, 90K, 55K parkurlarında ortak olarak var. Ve buranın cut off süresi 160K ile 55K parkurlarında 2,5 saat iken sadece 90K parkurunda 1,5 saat. Ve bitirenlerin sürelerini incelediğimde genel klasman ilk 3-4 koşucu haricinde burayı 1,5 saatin altında geçebilen neredeyse yok. Cut off’a kalmayanların Müşküle’ye vaktinde varmalarının sebebi de Narlıca’dan önce hızlı gelmiş olmaları.

Kısacası o 10K’lık kısım 160K ve 55K’da 2,5 saat iken 90K’da 1,5 saat olması gözden kaçan bir hata mı yoksa bilinçli yapılan bir şey mi çok merak ediyorum. Eğer hata ise seneye daha dikkatli olunmasını ve düzeltilmesini umuyorum ve istiyorum gönülden…

Bu arada organizasyonda görev alan gönüllülere, çalışanlara, koşucu dostu İznik halkına, jandarma güçlerine sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum buradan…

8 Beğeni

Aynen öyle. Hedef yapma hırsımdan parkurda ki doğadan keyif alamadan yarış bitti. Anladım ki trail yarışlarda parkurun tadını çıkarmak gerek. Hedefi şehir Koşularına bıraktım.

5 Beğeni

Müskile kontrol noktası:
160km yarışında— 116km koşarak
90km yarışında------42km koşarak
55km yarışında------10,5km koşarak geliniyor.

55km koşanlar çok daha taze ve bitiren 51 kişiden 50si 2saat altında Müskileye gelmiş.
Düz mantıkla, 55km cut off için 1,5saat (bence 2saat15dk olabilirmiş)

Şunu yanlış mı hesapladım?
Müskile-Derbent 90k yarışında 8 saat,
Müskile-Derbent 160k yarışında 5.5 saat

90km

160km

3 Beğeni

İznik Ultra 165K Raporu

100 mil (160 km) koşmak, insanların milyonda birine bile nasip olmayan bir mutluluktur. Bitiremeyen sayısı oldukça fazla olsa da, başlamaya cesaret etmek bile kutlanır. Deneyenlerin biraz farklı bir kafa yapısına sahip olduğu muhakkaktır.

Cesaret değil. Belki farklı bir iş yapma isteği. Uç noktaları deneme güdüsü. Sonunu fazla düşünmeden insiyatif kullanma yeteneği gibi.

Düşünüyorum da, eski halim de böyleydi.

Hayatımda hiç kendime ait bir bisikletim olmamıştı. Üniversite sonrası hangi cesaretle motosiklet aldığım benim için de bir muammaydı.

Motosikletin ilk bakımı yapılıp servise teslim almaya gittiğimde neredeyse dayak yiyecektim.

Görevli iyi niyetliydi aslında. “Motosiklet kullanmayı bilmiyorum” deyince çok şaşırmıştı ama fazla kızmamıştı. Elinden geldiğince anlatmaya çalışmıştı. “Bisikletin pedalına basacağına hafifçe şurayı çevireceksin, çok zor değil”

“İyi de, ben hiç bisiklete de binmedim ki…”

O zaman güleryüzlü ustanın bir metamorfozla nasıl canavara döndüğünü görüp kaçmıştım.

Arkamdan bağırıyordu hala. “İt herif daha bisiklete binemiyor, aldığına bak. Ne demeye dev gibi motor aldın o zaman hıyar, bari vitessiz olanı alaydın. Salak oğlu salak. “

Motosikleti ertesi gün bir arkadaşım aldı getirdi. Sağolsun gece yarılarından sonra boş alanlarda kullanmayı öğretti.

3 gün sonra, düz gidebildiğimi gördüğüm daha ilk anda, 2000 km sürecek bir çadır tatiline karar verip sabah olmadan yola çıkmıştım bile .

O zamanlar araba ehliyeti ile motosiklet kullanılabiliyordu hala. Tanıdığım hiç kimse geri gelebileceğimi ummamıştı ama, umulmadık işleri ne ilk ne de son yapışımdı.

Yıl 2014 sonuna doğru. Eylül ayı. 55 yaşındayım o zaman. Yazlığa aldığım iki yeni bisikleti monte ediyorum. Hayatımın ilk bisikleti bu. Hevesle binip hafif aşağı meyilli yolla markete ulaşıyorum. Sanki uzay gemisi kaptanı gibi gururluyum.

Ne yazık ki dönüş bir facia. Bir elimde poşet, diğer elimde bisiklet, kaptan üniformamın gösterişli apoletleri kırpılmış olarak süklüm püklüm eve dönüyorum. Sadece 500 metrelik bir yol. Belli belirsiz bir yokuşu aşamıyorum.

02/Kasım/2014. 2 aylık uğraşının sonunda ilk 110 km’lik sürüşümü tamamladım. Süleymanlı gölüne gittim geldim yeni aldığım MTB ile. İşe bile bisikletle gidiyorum artık. Çevreci oldum.

Birlikte grup sürüşü yaptığımız bisikletçiler ara ara koşu da çalışıyorlar. Beni de çağırıyorlar. Ben de deniyorum ama 500 metre ancak dayanıyorum. Antalya Maratonunda 10 km koşacaklarmış. Yuh! Manyak herifler… İnsan ölür be…

4 Ekim 2015. İlk yarı maraton yarışıma çıkıyorum. Çok uzun yol bu, tam 21 km. Sabah iyi bir kahvaltı yapıyorum. İyi bir dediysem, lafın gelişi, iyi 3 veya 4 kahvaltı yapıyorum. Cebime de kuru üzüm dolduruyorum, ya yolda aç kalırsam.

Çok iyi başladım ama, daha 4. km’de bu kadar bulantı kusma olması bir şanssızlık bence. Dünden kalan yarım tencere makarnayı yememle bir ilgisi yok.

Yine de 2 saatin altında bitiyor. Toplam 6 ayak tırnağım düşüyor, diğer dördü mosmor. Dönüş servisinde de kusmam devam ediyor. Verdikleri çanta olmasa rezillik diz boyu.

6 Mart 2016. Artık maraton koştum. Sonunu hatırlamıyorum ama muhakkak çok güzel geçmiştir. Eminim yani…

Ne yapayım. Bulduğum bir ağaca ayaklarımı kaldırıp dayamak zorunda kalmasaydım daha fazla anım olabilirdi. Kısmet değilmiş, trans halinde nefes almaya çalışıyordum. Üstelik süper bir sürede bitirmiştim. 4 saat 24 dakika. Rekor değilse de iyi bir derece sayılır değil mi… En azından ilk sefer için…

Koşunun dayandığı sınır maraton, daha ötesi yok. Eh spor değiştiririm ben de… Bisiklet var, koşu var, az da yüzmeyi becerirsem triatlon yapmış olmaz mıyım.

4 Eylül 2016. İlk triatlon. 750 metrelik yüzme nedense 1000 metreden fazla sürdü, zor kaçtım cut-off’tan. Bisiklette de bir tur fazla atmışım ama dert değil. Sonuçta bir triatlet oldum.

23 Ekim 2016. İlk yarı Ironman. Yarım marım. Ironman oldum ya, yeter bana.

Yeter mi?..

Yetti mi???

Karar vermem neredeyse sene sürüyor.

8 Temmuz 2018 Frankfurt. İlk Full Ironman yarışım. 4000 metre yüz, 185 km bisiklet, 42 km koş. Arka arkaya, ara vermeden.

Ucu ucuna da olsa bitiyor. Triatlonun uç noktası da tamam.

Koşu bitti, triatlon bitti, şimdi ne yapsam ki.

Koşu bitti derken maratonu kastediyorsun ama, bunun ultrası yok mu?

23 Kasım 2018. Bodrum’da 100 km ultra. Gece tek başına dağı taşı aşmak zor. Buz gibi havada sıcak istasyonu terketmek daha da zor. Akıllı insan işi değil.

İyi de sanki diğerlerinden daha fazla keyif veriyor.

Araya pandemi giriyor, uzun bir ara.

4 Aralık 2021’de İDA Ultra 114 Km ile dönüş.

19 Mart 2022’de Efes 120K ile devam.

Ucunu bulmak için 100 mil (160km) koşusu yapmam “gerek”. Bu da sadece İznik Ultra 165 Km’de var.

Hemen kayıt yaptırıyorum. “Gerek” ya…

20 Mayıs Cuma akşam 18:00’de başlıyoruz. En fazla 33 saatte bitirmem gerek. Pazar sabah 03:00’de zaman doluyor. Bakalım nasıl olacak?..

27 kişiyiz başta. İlk 25 km düz bir parkur. Ancak verilen süre 3 saat. Geç kalmayacak kadar hızlı, gücümü azaltmayacak kadar yavaş olmalıyım.

9,5 km sonra Dikilitaş kontrol noktasındayım (CP). 56 dakika. Anıta bakacak biraz zamanım var.

Kaç kişi merak ediyor acaba bunları. Anıtın tepesinde eskiden “Zafer Tanrısı” heykeli varmış. Nike’ın yani. Hani şu ayakları kanatlı, çok hızlı koşma yeteneği olan mitolojik figür.

Şehrin adı da bu tanrıçadan devşirme. Büyük İskenderin generali Lysimakhos şehri alınca karısının adını vermiş. Yani Nike’tan türemiş olan Nikaia. Etrafına sur yapılınca, Yunanca “sur içinde” anlamı taşıyan “is” ön eki almış, olmuş İsnikea…

Çoğu koşucunun kıyafetinde kanat açmış olan Nike, özellikle bu koşu için ne ince anlam içerir, merak eden oluyor mu ki…

Biraz su ile devam. 25. kilometre Boyalıca İstasyonuna 2:30 sürede ulaşıyorum. Sonrası dağlık biraz. Hava kararıyor. Kafa lambamı yakıyorum. 400 metre tırmanıp tepeye ulaşıyorum, yeniden inişe geçiyorum.

37nci km’de Keramet CP. 4 saat 20 dakika. Hava hala sıcak. Uzun zamandır yalnızım. Kopmalar var hem önümdeki hem arkamdakilerde. Herkesin kendine uygun bir stratejisi var.

Tek derdim süresi içinde bitirmek. Yokuş yukarı koşmak beni tüketebilir. Zorlamıyorum. İlk maraton 5 saat 25 dakikada bitiyor. Henüz yorgunluk başlamadı ama 3 maraton daha var. Üstelik yoldan değil dağdan gidilecek.

Gece yarısı hava çok soğuyor. Titremeye başlıyorum. Çok yükseklerdeyiz. Göl yukarıdan harika görünüyor. 46. km’de Mahmudiye’deyim. Yaklaşık 6 saat olmuş. Uzun kollu üstü giyiyorum.

Dağların tepesinde bir inip bir çıkıyoruz. Yeniköy’e vardığımda 65 km olmuş. 9,5 saattir yoldayım.

Hava aydınlanırken Örnekköy’e giriyorum. 75 km bitti. Aydınlıkta daha rahat giderim diye umuyorum. Sabah ayazı uykumu dağıttı. Biraz sıcak çay veriyorlar, az kendime geliyorum.

Burası kalabalık bir istasyon ama oturan pek kalkmıyor. Dediğim gibi, herkes kendi istediği planı uygulayacak. Ben hemen yola çıkıyorum.

Bir süre sonra teknik bölüm başlayacak ve adım adım gideceğiz. Bu bölgede kazanıp, teknik kısımlarda bozdurup harcamak için zamana ihtiyacım var. Göl kıyısındaki düz yolda hiç duraklamadan 6:30-7:00 pace arası 2 saat kadar koşuyorum. İkinci maratonu geçerken süre 12 saat.

92 km olduğunda Sölöz’deyim. Sabahın 7:30’u. Hava ısınmaya başlıyor. Üstümü çıkarıyorum. Bir şeyler yemeye çalışıyorum ama pek mümkün değil. Özellikle suyun tadı çok kötü geliyor.

Teknik bölümde ister istemez yavaş olmak zorundayım. Orada dinlenirim. Beklemeden devam ediyorum.

600 metre tırmanarak doruğa ulaşıyorum. Hava çok sıcak artık. Suyum kalmadı. Yokuş aşağı da olsa 9 km yol bu sıcakta susuz nasıl aşılacak bilmiyorum.

Allah’tan yolun çoğu ağaç gölgesinde. Nispeten düzgün bir yol. Çoğunu koşarak 7-8 pacelerle iniyorum. Yokuş aşağı koşarken adım attıkça, dizlerimin üstü sancıyor, ayak parmaklarım ve tabanlarım acıyor.

16,5 saatte 106 km tamamlanıyor. Saat sabahın 10 buçuğu. Cehennem gibi sıcak. Burada koşabiliyorsam, öbür dünyada cehenneme düşersem, koşuya devam edebilirim diye geçiyor aklımdan.

Burası Narlıca CP. 55 kmlik dağ maratonu buradan başlıyor. Yarım saat kalmış starta. Herkes toplanmış. Onlardan önce yola çıkıp teknik alana ulaşsam iyi olacak.

Sadece 1 km süren bir asfalt geçişin rahatı, yerini hemen sarp arazinin hoyratlığına bırakıyor. Tırmanmak dert değil, yolda basacak yer yok. Az sonra yol da kalmıyor. Bu sırada hızlı 55’çiler yetişmeye başlıyorlar bana.

Balta girmemiş ormanların en eğimli kısımlarından geçirmişler rotayı. Tutunacak bir şey ararken çoğu zaman kayıp düşüyorum, bu şekilde aşıyorum yamaçları. Yoksa kendime kalsa inemeyeceğim.

Bir kaç yerde insafa gelmişler, ip sermişler. Tutunup inilsin diye. Ancak o kadar yavaş ilerliyor ki kuyruk, bazen kendimi yandan atıyorum, düşe kalka iniyorum.

Çıkışlar ayrı dert. Bacaklarım ağrıyor. Kaskatı olmuşlar. Ne sıçrama yapabiliyorum, ne atlama. Sadece ellerimin gücüyle kendimi adam boyu teraslara çekmeye çalışıyorum. Bazen dayanamıyor, ayaklarımla itiyorum, sonra acısından 2-3 dakika kımıldayamıyorum. Galiba bu iş benim gücümün üstünde.

Ama bırakmak, pes etmek için henüz erken. Tam 3 saatte 10 km yolu aşıp saat 13:30’da Müşküle’ye ulaşıyorum.

Sonrası da oldukça dik bir yokuşla devam ediyor. 10 km sonra Süleymaniye istasyonu var. Hava 30 dereceden fazla, gölgelik yok, yanıyorum. Fazladan su içmeye çalışıyorum olmuyor.

Mecbur 1 lt su ile yola başlıyorum. Her km de iki yudum su ile gitmeye çalışıyorum, yoksa yetmeyecek. Ağzım burnum kuruyor.

Ara ara susuzluktan ve uykusuzluktan başım dönüyor. Bir dağın gölgesinde yere oturuyorum, 4-5 dakika gözlerimi kapıyorum. Sonra birden panik oluyor, uyuyup kalma korkusu ile devam ediyorum.

İstasyona 3 km kala yerde yatan yabancı bir sporcuya rastlıyorum. Zorlukla konuşuyor. Güneş çarptı diyor. Telefon edip yardım istemiş, “Çok az kaldı, sen dinlen sonra gel” demişler. Biraz kızgın.

Kalan suyun yarısını ona veriyorum. Omuzuma dayanıyor, birlikte gidiyoruz. Beni yavaşlatıyor ama dert değil. Zaten hızlanacak halim yok. 128 km de CP’ye varıyoruz. Kafamıza sular döküyoruz.

Neyse, saat 17:00’de 3. maraton da bitiyor. 23 saat olmuş yola çıkalı. Hiç halim kalmadı.

Bundan sonra fazla yokuş yok diyorlar. Sakin ol, bitirirsin diye ekliyorlar.

Sakin olsam ne olur, olmasam ne olur. 4000 metre tırmandım zaten. Hem de Cehennem sıcağında. En yakın istasyon 17 km ileride, Derbent’te.

İçebildiğim kadar su içiyorum, düşüyorum yola. Suyu idareli kullansam da, 8 km sonra, daha yarı yolda suyum bitiyor.

Tam bu anda bir mucize. Bir köy evi görüyorum Kirazlıyayla’da. Kapıda yaşlı bir amca, yandaki çeşmeyi işaret ediyor gülerek. “Herkes içti, sen de buyur” diyor.

Hem içiyorum, hem yeniden su takviyesi yapıyorum. Bu moralle hızlanıyorum ama az sonra yolum bir ormana giriyor tekrar. Akşam vakti ama, orman içi karanlık, kafa lambamı yakıyorum. Yol berbat. Saat 21’den sonra Derbent Cp’ye varıyorum. 142 km oldu.

Nasılsın diyorlar. Sıcak azalmış. Soda içiyorum iyi geliyor. “Çok iyiyim” diyorum.

Buradan zor kalkıyorum. Hava ise bir anda buz kesiyor. Ya da artık ısı üretemiyorum, bana öyle geliyor. Yağmurluğumu giyiyorum üstüme.

15 km yol gitmem gerek. Orman, taşlık alan, otoyolun kenarındaki bozuk zemin, ara sıra da çamur içinde patikalar aşıyorum hayal meyal. Yarı uyku halindeyim. Bulantı başlıyor. Biraz su içeyim diyorum, şiddetli bir kusma ile yere kapaklanıyorum.

Enerji almam gerek ama bulantı çok şiddetli. Dayanmak zorundayım. Kalkıyorum. Daha 10 km var istasyona neredeyse.

2-3 km daha gidiyorum ama tükeniyorum. Bir taşa oturuyorum. Soğuktan donuyorum.

Bu sırada bir köpek geliyor yanıma. Başını okşuyorum. Nefesi o kadar sıcak ki çok hoşuma gidiyor. Elimde ıslak sıcaklığını hissediyorum. Biraz sarılsam da ısınsam diyorum içimden.

Sonra birden soğuyor yine ortalık. Dönüp bakıyorum, köpek diye okşadığım şey, iri beyaz bir taş. Yeni mi ayrıldı acaba yanımdan diye bakıyorum, dağın başı, bomboş arazi.

Ya iyi de, ellerimi ne ıslattı o zaman.

Bakıyorum elim kuru ve buz gibi. Ne yani, sadece hayal miydi.

Korkuyorum ve hemen ayağa kalkıyorum. Bir daha asla oturmam.

Kalkınca yeniden bulantı ve kusma başlıyor. Ama bu sefer gözüm iyice açılıyor, rahatlıyorum.

Kanal boyunca son 3 km’yi giderken Caner Odabaşıoğlu minibüsle yanıma gelip kontrol ediyor, yolu tarif ediyor. Zaten asfalttan sonrası iniş. Saat 01:20’de, 31,5 saatte 158. km’deki Çamdibi istasyonuna giriyorum.

İnanılmaz bir gürültü ve coşku ile karşılayıp beni ayıltıyorlar. Bir şey yemeyi denemiyorum bile. Suyum ise son 20 kilometredir duruyor öyle.

Hemen devam ediyorum. İçimden de dua ediyorum, ne olur başka orman geçişi olmasın diye. Sadece zeytinlik yollarından gidiyoruz. Gözlerim artık iyi görmüyor, sürekli yanıyor. Fenerin de pili iyice zayıfladı. Habire yerde gerçekte var olmadığını sonradan anladığım çukurların üstünden atlıyorum. Olsun. Düşmekten iyidir.

Son 5 km bitiyor ve 32 saat 6 dakikada, saat 02:06’da, 165,5 km tamamlanıyor. Son kilometreyi jandarma ve yarış görevlileri birlikte gidiyoruz. Nasıl davranacaklarını bilemediklerini anlıyorum tavırlarından.

Ne şimdi bu tip. Çok mu büyük iş başardı, yoksa en sona kalıp madara mı oldu. Kararsızlar.

Sonuncu olduğuma üzülüyorum biraz. Görevlileri geç bıraktığım için özür diliyorum. Kusura bakmayın benim yüzümden çok yoruldunuz diyorum.

Ancak ummadığım bir tepki geliyor topluca.

“Ne özrü hocam. Sen bizim için azmin sembolüsün. Sen buraya gelemesen biz o zaman yıkılırdık” diyorlar.

Şaşırıyorum biraz. Niye diye soruyorum. Anlatıyorlar.

Benden önce gelenler İran vatandaşıymış. Son kalan Türk benmişim. Derbent istasyonunda çok yorgun olduğumu görmüşler, artık dayanamayacağımı, bırakacağımı düşünüp çok üzülmüşler. Hiç biri bu halimle 20 km daha gidebileceğime ihtimal vermiyormuş. Yine de hepsi umutla beklemeye başlamış.

Benim bir ara durduğumu farketmişler, (muhtemelen ben köpek hayali görürken). Kafa ışığım Çamdibi istasyonundan görülüyormuş, uzaktan takip ediyorlarmış. Hepsi üzüntüden çöküp kalmışlar.

Caner Odabaşıoğlu, işte o sırada yola çıkmış. Beni bulup da, ekibe devam ettiğim müjdesini verince, o saatte davul bulup gelmişler.

Herkes sırayla tebrik edip video resim çekiyorlar, birinci gelenle yapmadıkları röportajı yapıyorlar. O an hoşuma gidiyor bunlar ama aslında şimdi düşünüyorum da bu kadar büyük bir başarı sayılmaz. İncelik göstermişler, sağolsunlar.

Bu arada öğreniyorum ki, benden önce gelen son 5 kişi de benden en fazla 1 saat süre içinde varabilmiş. 11 kişi ise yarışı terketmiş, 16 kişi tamamlayabilmiş. Ayrıca katılımcıların açık ara en yaşlısıyım. Tebrikleri kabul etmemde o kadar da büyük bir sıkıntı yok yani.

Her şey bir yana, ortada somut bir gerçek var ki beni çok mutlu ediyor.

160 km barajını bir şekilde geçtim. Zor da olsa, bana hasar da verse, acı da çektirse, bu mesafeyi aştım. En önemlisi kendimi, korkularımı, güçsüzlüğümü, zayıflığımı, yaşlılığımı ve kırılgan yapımı yendim.

Acılarım geçecek, yaralarım iyileşecek, yorgunluğum gidecek, ama kendimle yaptığım bu savaştan galip çıkma mutluluğu hep bende kalacak.

Kimbilir, belki ben de zaferim için eve bir dikilitaş diker, üstüne bir “Nike” koyarım.

43 Beğeni

Fatih Hocam merhaba, yarışı terk eden 11 kişiden biri olarak sizi yürekten tebrik ediyorum. Müşküle’ye geldiğimde kalan mesafe, irtifa ve sıcak havayı düşününce terk etme kararı verdim. Raporunuzu okuyunca isabetli bir karar olduğunu da anlamış oldum. Hem azminiz hem de bu güzel yazı için kutluyorum.

9 Beğeni

İnanılmaz bir azim hikayesi. Okurken çok etkilendim ve ilham edindim. Paylaştığınız için teşekkürler.

6 Beğeni

Teşekkürler. Sizi de kutluyorum. İyi mücadele ettiniz.

5 Beğeni

Tebrikler Fatih Bey, harika bir azim ve başarı hikayesi :clap: :clap: :clap:

3 Beğeni

Fatih hocam bugüne kadar okuduğum en güzel ultra raporu. Bana bu kadar keyifli dakikalar geçirttiğiniz için çok teşekkür ederim. Bisiklet ve motosikletle defalarca uzun yol yapıp sonrasında ultra maraton sevdasına kapılmış biri olarak daha bir yakın hissettim kendimi size. Aynı organizasyonda 90K parkurunda idim, sizin kadar azimli ve hızlı olamadığım için o meşhur Narlıca Müşküle arasında kaldım. Azminiz ve bitirmeniz önünde saygı ile eğiliyorum…

7 Beğeni