@erhancetin
Ramazan’da koşu ile ilgili yaptıklarımı ve nedenlerini -epey bi’ uzun olacak- paylaşmak isterim.
Ramazan’da koşu/bisiklet antremanlarımı iftar saatine yakın yapıyorum. Gün boyu süren açlık nedeniyle bu saatlerde karbonhidrat depoları oldukça azalmış durumda, yağ yakımı ise yüksek düzeylerde oluyor. Antreman boyunca nabzımı laktik asit eşiğinin bir miktar altında bir değerde sabit tutarak (çok yavaş tempoda koşarak-gerekirse yürüyerek) antreman yapıyorum (Doğrudan koşuyla ilgili olmasa da, hangi nabız değerinde sabit kalınacağı konusunda bu İngilizce yazı bir fikir verebilir belki: http://highfive.co.uk/high5-faster-and-further/burn-fat). Yani aslında her antremanda daha antremanın başındayken bir nevi "duvar"a çarpıyorum. Böylece vücut yağ yakmayı öğreniyor/öğrenmek zorunda kalıyor. Antreman sonrası ise duş alıp iftarımı yapıyorum. Antremanda duvara çarpma ile ilgili (İngilizce) bir konuşmayı burada bulabilirsiniz: /watch?v=heWS9cBoZ-E
Benim antreman bilimine dair vardığım bir sonuç varsa, o da vücuda neyi geliştirmesi gerektiği konusunda gayet net olunması gerektiğidir. Gün boyu vücuda “ağırlıklı olarak yağ yak” mesajı verip, iftardan sonra “şimdi de ağırlıklı olarak karbonhidrat yak, hatta yağ yakımını durdur” mesajı vererek vücudun "kafa"sını karıştırmamak için, iftarda kan şekerini ani olarak yükseltip yağ yakımını durduracak tatlı şeylerden uzak duruyorum. Protein, yağ ve sebze ağırlıklı besleniyorum. Doğal olmak kaydıyla tüm yağları (ton balığı, zeytin yağı, çörek otu yağı vb.) fark gözetmeksizin tüketip makarna, pilav vb. yoğun karbonhidratlardan kaçınıyorum. Zaten ister istemez sebze, süt/yoğurt vb. ile bir miktar karbonhidrat alıyorum. Bir vücuda ciddi ölçüde karbonhidrat (örneğin 1 tabak pilav) alıp sonra da yağ yakmasını beklemek; yanmakta olan bir ateşe hem çıra hem de kütük atıp kütüğün de çıra ile aynı anda yanmasını beklemeye benziyor bence. Sıvı takviyesi olarak, imsak çıkana kadar toplam 3 litre suyu ve elektrolit takviyesi için 2 maden suyunu (birbirine karıştırarak) içmiş oluyorum. İçtiğim ilk 1-1.5 litre su sonrasında hiç tuvalet ihtiyacı hissetmiyorum, sanırım vücudum kaybettiği suyu ilk litrede ancak telafi edebiliyor. Böylece su şişemi yanıma alıp fırsat buldukça içerek akşamı geçirebiliyorum…
Yağ yakımına dayalı antremanların dezavantaj sayılabilecek yönleri; (göreceli olarak uzun sürdüğünden) sabır gerektirmesi ve etkisinin uzun sürede farkedilebilmesidir: örneğin 1 Ramazan Ayı. Bu ifadeyi desteklemek için Koşu Gazetesi’ndeki “Antremanların meyvesi ne zaman toplanır?” yazısı örnek verilebilir. Bu yazıda yağ yakımının ağırlıkta olduğu uzun-yavaş koşuların etkisinin farkedilebilmesi için 3-6 haftaya, karbonhidrat yakımının ağırlıkta olduğu interval koşularının etkisinin farkedilebilmesi için ise 1-3 güne ihtiyaç duyulduğuldan bahsediliyor. Aynı duruma tersten bakacak olursak; antreman yapmayı bıraktığımızda ilk olarak ve hızlıca kaybettiğimiz özellik laktik asit uzaklaştırma (ve dolayısıyla karbonhidrat yakma) yeteneği olurken, daha sonraları ve yavaşça kaybettiğimiz özellik ise yağ yakabilme yeteneği oluyor. Sabır gerektiren, yağ yakımına dayalı koşu/bisiklet antremanlarını en verimli olarak Ramazan (yani Sabır) Ayı’nda yapabiliyor olmak bana her zaman anlamlı gelmiştir.
Bahsettiğim antreman ve diyetin uygulanabilirliği bünyeden bünyeye değişmekle birlikte, kendi içinde riskler barındırmıyor değil. Yüksek protein, normalden fazla su ihtiyacını ve karaciğer yükünü de birlikte getiriyor ki normalden biraz fazla su içip brokoli, enginar gibi karaciğer dostu sebzelerden faydalanıyorum. Ayrıca antremanda bayılma riski de cabası. Buna karşılık ilk günlerde "duvar"a ciddi şekilde çarparken, günler geçtikçe duvara daha yavaş çarpmaya, hatta hiç çarpmamaya başlıyorum. Her canlının ham maddesinde su bulunduğundan olsa gerek, susuz koşabilme yeteneği aç karnına koşabilme yeteneği kadar çok gelişmiyor. Dolayısıyla antreman süremi belirleyen en önemli faktör susuz olarak koşabilme süresi oluyor. "Duvar"a çarpmak bence bir çeşit ödenebilir -belki de ödenmesi gereken- bir bedel. Çünkü benim sistemlerden kendime çıkardığım en önemli ders: -ki bu sistem mekanik/eletronik sistem, yazılım sistemi; bağışıklık, dolaşım vb. sistemi; hatta bankacılık sistemi bile olabilir- bir sistemi geliştirmek istiyorsan, o sistemi zorlamalısın.
Ramazan’dan önce belli bir X temposunda K nabız atımında koşabiliyorsam, Ramazan’dan sonra aynı X temposunda (K-4) nabız atımında koşabiliyorum ki bu benim kardiyak sürüklenme koşullarımda aynı tempoyu fazladan yaklaşık 20dk daha uzun sürdürebilmemi sağlıyor. Böylece aynı tempoda Ramazan öncesine göre daha az karbonhidrat, daha fazla yağ yakarak koşabiliyorum. Daha az karbonhidrat yaktığımdan vücut için zehirli olan laktik asitten ve çeşitli anormalliklere sebep olabilen serbest radikallerden daha az üretiliyor. Bir benzetme yapılacak olsa; bir motosiklet 100Km/Saat @ 7000RPM (5.vites) ile giderken 3,6Lt/100Km yakıt tüketiyorsa, aynı motosiklet aynı koşullarda 100Km/Saat @ 6000RPM (6.vites) ile giderken 3,2Lt/100Km yakıt tüketiyor ki bu durumda hem daha uzun menzile sahip oluyor, hem de egzos emisyon değerleri daha düşük oluyor. Motosikletteki değişen vites dişli oranları, vücuttaki yağ yakabilme yeteneğinin artmasına karşılık geliyor.
Yağ yakma odaklı antremanın daha sağlıklı olduğundan, sağlıklı olmak ile fit olmanın aynı şey olmadığından bu videoda bahsediliyor: /watch?v=XkADvTlI6Sc
Birşeyden hoşlanmadığım halde o şey yararıma olabiliyor. Çok sevdiğim birşeyin de aslında benim zararıma olduğu ortaya çıkabiliyor. Sonuç olarak Ramazan Ayı, günün 24 saati bir nevi yağ yakma antremanı yapabildiğim, daha sağlıklı bir hale gelerek koşu performansımı artırabildiğim bir çeşit kampa dönüşüyor.
Ben en verimli antremanlarımı Ramazan’da yaptım. Bu sene de aynı yöntemleri uygulamayı umuyorum. Yazdıklarımın/yaptıklarımın doğru olduğunu iddia edecek bilgi seviyesinde değilim. Ayrıca uygulanabilecek tek yöntemin “yağ yakma” olmadığından da bu videoda (/watch?v=N_YbYCFRHUo) zaten bahsediliyor. Sanırım önümde iki yol vardı, ben daha çok sabır gerektireni tercih ettim.
Size -sabır dışında- doğrudan önerebileceğim tek şey: hem oruç tutup hem de koşabilirsiniz. İsteyenlere yol aşikardır…
Vesselam…