Bugün Hürriyet gazetesinin başyazarı Prof.Dr. Osman Müftüoğlu’nun “Yürüyelim mi? Koşalım mı? konulu köşe yazısını okudum. Yazıda kısaca uzun süreli koşmanın böbrek üstü bezlerini aktive ederek stres hormonu kortizolün salgılanmasını arttırabildiği ve ayrıca kişiyi daha erken yaşlandıran serbest radikallerin üretimini de arttırdığı belirtilerek uzun koşuların zararlı olduğunu, en hayırlı olanın yürüyüş olduğunu ancak mutlaka koşulacaksa kısa koşularla yetinilmesi gerekildiğini belirterek konuyu kapatmış. Yazısında iddiaları ile ilgili araştırmalara atıf yapma zahmetinde bulunabilirdi ama bulunmamış. Şimdi bunda tepki gösterecek ne var ki? Yazarın görüşleri kendisini bağlar diye düşünebilirsiniz. Bu argümana bir yere kadar katılabilirim ancak iç hastalıkları profesörü olan ve yıllardır televizyonlarda fikir ve önerileriyle insanları yönlendiren bir kişinin başyazar olarak kaleme aldığı bir makalede uzun koşu zararlıdır diye kestirip atması binlerce kişinin yanlış yönlendirilmesine neden olabilecek bir zincirleme reaksiyon başlatabiliyor. Ayrıca makale kendi içerisinde bir çelişki de barındırıyor, yazıda uzun koşuların (ki bunların haftalık kaç km. olduğu belirtilmemiş) vücutta serbest radikal ve kortizol seviyelerini arttırdığı belirtilirken profesör yazısını koşmak zararlıdır siz yürüyün diyerek bitiriyor. Oysa ki haftada 50 km koşan birisi için bu riskler söz konusu değilken?
Ben üşenmedim ve profesörün koşunun zararlarından olduğunu iddia ettiği serbest radikaller ve kortizol konusunu biraz araştırdım.
Nedir bu serbest radikaller? Stres altında olan vücudumuzda oksijen çiftlenmiş elektronu olmayan iki ayrı atoma ayrılıyor. Tek başına dolaşan ve eksik elektronu olan bu atomlara serbest radikal deniliyor. Okuduklarımdan anladığım kadarıyla vücudumuzdaki serbest radikaller kendilerine bir elektron daha bulabilmek için tüm vücudumuzu dolaşıyorlar. Bu dolaşma esnasında da hücreler, proteinler ve DNA zarar görüyor. Serbest radikaller Diyabet, Alzheimer ve Parkinson ve damar tıkanıklığı gibi birçok hastalıklara yol açabiliyor
Peki bunlardan kurtuluş yolu nedir? Çözüm antioksidanlarda yatıyor. Serbest radikallerin sağlıklı moleküllerden elektron alması ve bu şekilde hücrelerimizde kalıcı zararlara neden olmasına engel olan antioksidanlar, serbest radikallere elektron veriyorlar. Bu radikalleri verirken de yapıları bozulmadıkları için zincirleme tepkimeleri önlüyorlar. Yani antioksidanlar vücudumuzda serbest radikalleri temizleme görevi görüyorlar. Bu arkadaşlar sebze ve meyvelerde bol bol bulunuyorlar. Özellikle renkli sebze ve meyveler antioksidan yönünden zengin. (Böğürtlen, çilek, domates, brokoli, ıspanak vb.) Antioksidanları gıda takviyeleriyle de vücudumuza alabiliriz. C ve E vitamini içeren gıda takviyeleri bu konuda tercih edilebilir.
Osman Müftüoğlu’nun yazısına dönecek olursak koşu yapmak serbest radikallere neden oluyorsa neden parkurlarda nefesi kesilmiş koşucular, yürüyüşçüler ve bisikletçiler görmüyorum? Egzersizle üretilen serbest radikaller bu kadar ölümcül ise, neden uzun ömür araştırmaları ne kadar çok egzersiz yaparsanız o kadar uzun yaşayacağımızı söylüyor?
Konuyla ilgili kaynakları araştırırken Runners World sitesinde 2006 yılında yayınlanan bir makaleye rasladım. Makaledeki konu ile alakalı bölümü aşağıda paylaşıyorum. Yazının orjinali burada.
Egzersiz ve immünoloji alanında dünyanın önde gelen uzmanlarından biri olan ve ayrıca Appalachian Eyalet Üniversitesi’nde halk sağlığı doktoru ve egzersiz bilimi profesörü David Nieman, (Bugüne kadar 58 tane maraton koşmuş ve hatta bunlardan birisini 2 saat 37 dakikada bitirmiş) 20 yıldan fazla bir süredir bu tür sorular üzerinde çalışıyor.
"Haftada 20 mil koşan sıradan koşucular, bu konuda hiç endişelenmemeli. Vücut, serbest radikallerle başa çıkmak için bol miktarda endojen [vücut içinde] antioksidan enzim üretir. "
Nieman “Vücut, radikallerin çoğunu ortadan kaldırmada oldukça etkili olan sofistike bir savunma sistemiyle donatılmıştır” diyor. “Ne kadar çok egzersiz yaparsanız, vücudunuz serbest radikallerin saldırısına karşı o kadar güçlü bir kaleye dönüşür.”
Nieman haftada 70 mil koşan bir koşucuyu ela aldığında ise, “Çok yüksek egzersiz seviyeleri hakkında bunu cevaplayacak kadar yeterince bilgimiz yok” diyor. “Ancak Los Angeles Maratonu çalışmamızda, haftada 60 milden fazla antrenman yapanlar arasında maraton sonrası enfeksiyonların önemli ölçüde daha yüksek olduğunu bulduk.”
Nieman Pollyanna değil. Son beş yıldır araştırma yaptığı Western States 100-Mile gibi etkinliklerdeki rakipler de dahil olmak üzere, maratoncuların ve ultramaratoncuların sağlığı hakkındaki endişelerini kabul ediyor. “Her iyi şeyin abartılabileceğini unutulmamalı” diyor.
"Ultrarunner’lar muazzam miktarda oksidatif stres ve bağışıklık bozukluğu ile karşı karşıyadır. Benim tahminim, bazıları için oksidatif stresin vücutlarının başa çıkabileceğinin ötesine geçtiğini bulacağımızdır. " Örneğin, Western States yarışmacılarının yaklaşık yüzde 25’i yarış sonrası soğuk algınlığı ve enfeksiyonlardan muzdarip.
Yani serbest radikallerle başaçıkabilmek için vücudumuz gıdalardan aldığı antioksidanları üretiyor. Eğer haftada 100 kilometreden fazla koşuyorsanız ancak o zaman bu bir problem teşkil etmeye başlayabiliyor.
Gelelim kortizol meselesine, Kortizol, böbreküstü bezlerinde üretilen ve tehlike anında salgılanan birincil stres hormonu. Hayati öneme sahip bu hormon değişen oranlarda gün içerisinde devamlı salınıyor. Aslında bu horman bize atalarımızdan miras kalmış, vahşi hayvanla karşılaşan Homo Saphien bir an önce kaç-kurtul tepkisini bu hormon sayesinde veriyormuş. Kortizoldeki küçük artışların strese verdiğimiz yanıtta olumlu etkileri var ancak kronikleşen stres durumunda devamlı salgılanan hormon vücuda yarardan çok zarar veriyor. Aşırı kortizol salınımının hipertansiyon, bağışıklık sistemini çökertme, depresyon ve Cushing sendromlarına neden olduğunu gösteren pek çok araştırma yapılmış.
Ancak yapılan araştırmalar koşu antrenmanlarında recovery (toparlanma) disiplinine uyulduğu sürece, kortizol seviyeniz için endişelenmeniz gereken herhangi bir husus olmadığını söylüyor.Konu ile ilgili olarak strenghtrunning sitesinde yayınlanan bir yazıda da yüksek yoğunluklu aerobik egzersizin, bağışıklık sistemini zayıflatabilen bir stres hormonu olan kortizolü arttırdığı belirtiliyor. Ancak aynı yazıda bilinçli koşucuların, antrenman koşularının çoğunda yarıştaki tempo hızlarına yaklaşmadıkları için, bunun sorun olmayacağı da belirtiliyor.
Sonuç olarak kesinliği tam olarak kanıtlanmamış ve çeşitli değişkenlere göre farklı sonuçlara ulaşılabilen bir konuda konusunda uzman olan bir kişinin binlerce insanı kesin ifadelerle yanıltması bana göre oldukça insafsız bir yaklaşım.