Çok koşmak da sağlıklı değil

TED-Talks’dan bu konu ile ilgili kanıta dayalı, düşündürücü iyi bir konuşma. Herkese öneririm.

4 Beğeni

Mayo clinic’den 2015 makalesi
http://www.mayoclinicproceedings.org/article/S0025-6196(15)00621-7/abstract

1 Beğeni

Koşuya olan tutkumu bir kenara bırakırsam
herşeyde olduğu gibi burada da kişinin
genetik mirasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Örneğin ailemizden kalp hastalığı gibi bir miras almışsak, bununla ilgili bir bilimsel makale araştırmamıza gerek yok, koşarken diğer insanlardan daha büyük tehlike altındayız.
Tabi buradaki koşudan kastım vücuda fazla yüklenmeler nabzı zorlayan ve aşırı kullanıma kaçan koşular. Yani rekabetçi koşular.

Ben de 50 yaş üstü bir birey olarak iddianızı destekliyorum.Kesinlikle haklısınız.Spor yapmıyor,yapanı da engelleyici pek çok mazeret üretiyorlar.Amaç üzüm yemek değil,bağcıyı dövmek…Tam yol , koşuya daima devam…

Kesinlikle gazetelerin düşüncelerini empoze etme çabasından kaynaklı, yada bazı gazetelerin yetersiz oluşundan kaynaklı, hürriyet gazetesinde Türkiye Bisiklet Turu ile ilgili yazılan yazı o kadar bılgısızce yazılmıştı ki böyle yazıların bilinçli ve bilinçsiz şekilde yazılmış olması çok normal.

Bu konununun yeni sezonu çıkmış :grin:

Alex Hutchinson’ın konuları bilimsel ele alışı ve özetleyişi güzeldir. Yakın zamanda şöyle bir toparlama yazmış. Tümünü çeviremeyeceğim ama son paragrafın çevirisi şöyle:

Genel ortalamalar elbette tüm hikayeyi anlatmıyor. Belki çok sayıda ultramaraton koşmak yüzde 99’umuzun yaşam beklentisine birkaç ay ekler, ama altta yatan bir sorunu veya genetik yatkınlığı olan şanssız bir yüzdelik kısmın hayatını on yıl kısaltır. Bu nedenle, bu kırmızı bayrakların neler olabileceğini sonunda çözebileceğimiz umuduyla bu araştırmalar hala çok önemli. Bu arada, bu oranlar üzerine düşünüyorsanız, benim önerim kalbinizi memnun edecek/tatmin edecek şekilde koşmaya, yüzmeye ve bisiklete binmeye devam etmeniz yönünde.

8 Beğeni

Hutchnson’ın da dediği gibi ‘’ belki de spora; kimin kalbinin kaslarına en fazla oksijeni ulaştırabileceğini ölçen tesisat yarışı’’ gözüyle değil de insanın varoluşsal ve psikolojik ihtiyaçlarına ne derece hizmet ettiği noktasından yaklaşmak lazım.

7 Beğeni

Bu konuda bir başka inceleme daha yayınlandı (ne yazık ki İngilizce). IRunFar sitesinde şu makalenin bir özeti ve değerlendirmesi var.

2 Beğeni

beraber uzun yürüdüğümüz (trekking) bir yakınımın kalp sorunları oldu,
bunun için doktorlara gidip ‘’ dağlarda 50 km yürüyoruz’’ türünde şeyler söylediğimizde, ‘‘bir haftada mı’’ tarzı sorular soruyorlar.
bir günde dediğimizde dehşete düşüp, ‘‘bu ölüme yol açabilecek kalp sorunlarına yol açabilir, önermiyorum’’ diyorlar.

tıp bu meseleye şöyle bakıyor.
bu adamlara ‘’ ben ultra yapacağım, dağda bayırda 80 km koşulacak’’ desen, ‘‘kefenini de çantana koy öyle git’’ diyecek kafalardalar.

daha düne kadar, kalbi koşu yüzünden büyümüş ve 50- atan insanlara, ‘‘kalp hastasısın’’ diyen bir durumdaydı tıp.

bu güne kadar olduğum bütün kaporta (burun, fıtık vs.) ameliyatlarında düşük nabızdan dolayı özel inceleme ve vebalı muamelesi gördüm.
tıp henüz sporla barışık değil.
muhtemelen haklılardır.
spor, ortalama genetikteki yurdum insanına sorun çıkarıyor olabilir.

umuyorum ki, ileride bir yerlerde tıp, bu konulara daha ince ayarlar ve öneriler getirebilecektir.

7 Beğeni

Koşunun direkt sağlıksız olduğunu söylemek zor ancak bilinçsiz yapılan her aktivite gibi gelişi güzel olursa riskli olabileceğini düşünüyorum.

Kalbi -50 atan insanlara hastasın diyen bence tıp değildir, konuda uzman olmayan hekimler olabilir. Düzenli koşan birey ile sedanter bireyin yapısı farklı olacağından, hekimin yaklaşımı ve değerlendirmesi de ayrı olmalı. Hatta mümkünse normal hekime değil spor hekimine gidilmesi gerekir.

Uzun süre 170-180’lerde atan bir kalbin pompalayacağı kan miktarı ile nadiren 120’lere çıkan bir kalbin performansı aynı olmaz. İstirahat nabzının düşük olması sedanter bir insan için Bradikardi olarak yorumlanabilir belki ama koşu ile uğraşan birinin aksine çok sağlıklı olduğunu gösterir bence. Kalp o kadar güçlü ki normalden çok daha az çalışarak yeterli kan ve oksijeni gönderebiliyor demektir.

Lakin, benim koşuyla ilgili yine de bir takım çekincelerim var. Neden diye sorarsanız, koşu yapmayı yüksek devirde otomobil kullanmaya benzetiyorum. Performans olarak iyi fakat motor ömrüne bir etkisi var mıdır acaba :slight_smile: Özellikle beslenme ve dinlenme çok iyi yapılmalı aksi durumda faydadan çok zararı olabilir. Halsizlik ve libido düşüklüğüne neden olur.

Bir de genellikle koşucuların vücutlarını estetik bulmuyorum. Ağırlık çalışmalarını es geçtikleri için sadece bacak kasları gelişiyor. Üst gövde zayıf ve çelimsiz kalıyor. Omuz, sırt, kol incecik. O nedenle, koşunun doğru bir plan çerçevesinde, ağırlık çalışmaları ile desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama o dengeyi çok iyi ayarlamak gerekir. Bu nedenle de bir antrenör eşliğinde çalışmak daha iyi olabilir. Bunlar benim acizane görüşlerim, hekim falan değilim bu arada :slight_smile:

5 Beğeni

Uzun mesafe koşularında fazla kas ekstra ağırlık yapıyor ve eklemler ile kalbe yük bindiriyor. Ve ayrıca Kaslar çok fazla enerji tüketir bu nedenle uzun mesafede bu yönde de sorun yaşattığı için kas hacminden çok kas dayanıklılığı antrenmanları yapıyoruz. Hafif ağırlıklarla çok tekrar çalışıyoruz

2 Beğeni

Koşunun sayamiyacağımız kadar faydaları anlatılsa ilk etap Sonra hazırlıklız bir koşunun zararlarından bahsetse Sonra da abartılan koşuların bazı olumsuzluklarından bahsetse konuyu da iyi koşmanın yararları ile kapatsa insanları bilinçli koşuya teşvik eden faydalı bir yazı olabilirdi

2 Beğeni

Arada şöyle bir fark var.
Otomobillerde proteinler yoktur, yani kas tamiri yoktur.
Sadece karbonhidrat (benzin) vardır.
Motor üstünde oluşan her türlü hırpalanma kalıcı olur.
Ama İnsan bünyesinde her hırpalanan kas (kalpte bir kastır) proteinler tamir edilir.
Hatta bünye kendini savunmak için eski halinden biraz daha iyi tamir eder.
Bu tamirat sayesinde kaslarımız güçlenir.
Sınırlı bir sürede kalp kaslarımız yormak onun için bir antrenmandır ve nihayetinde onu güçlendirir.

yani demek istediğim şey;
koşu kalbi yoruyor, yoruyorsa zarar verir, o yüzden koşmayalım demek ile
spor salonunda ağır kaldırmak kol bacak kaslarını yoruyor, demek ki kollara bacaklara zararlı, o yüzden ağırlık çalışmayalım demek arasında bir fark yok.

7 Beğeni

Çok net ve anlaşılır bir açıklama olmuş. Ağzınıza sağlık @ismaileren

1 Beğeni

Çok güzel bir bakış açısı Ben de abartının olumsuz etkilediğini düşünenlerdenim Ve sağlıklı bir aktiviteyi hatta gündelik hayatımızda yapılması gereken bir aktivitenin fazlalığının zararları anlatılırken eksikliğinin zararları,ve düzgün yapılmasının tarifi anlatılıp teşvik edilmeli

2 Beğeni

Kaslı olmanın hareketi bir miktar kısıtladığı doğrudur ancak ekstra ağırlık yapacağı hususuna çok katılmıyorum. Zaten sizin bahsettiğiniz kadar, yani size ekstra ağırlık yapacak kadar kas inşa etmek o kadar kolay değil, isteseniz de yapabilmeniz zor.

Ben koşucularda genellikle aşağıdaki gibi bir vücut görüyorum. Siyah, çizgili eşofmanlı arkadaş ideal kiloda gibi duruyor fakat arkadaki 2 kişi fazla zayıf.
runner

Bir de hangi tür koşudan bahsettiğimiz önemli, uzun mesafe koşusu mu yoksa sprint koşusu mu ? Uzun mesafe koşulacaksa burada siz haklısınız, ince olmak daha avantajlı olur. Fakat sprint koşucusu Usain Bolt’a bakarsak, ince fakat kas yoğunluğunun oldukça iyi olduğunu görürüz.

Bu arada, benim kaslı olmaktan kastım Michael Jai White gibi devasa bir vücut değil, Christiano Ronaldo veya ona benzer, normal bir yapıdan bahsediyorum.

Kısmen doğru ama koşuda tam olarak kas yıpranmasından bahsedemeyiz, sadece alt gövde kaslarında yıpranma oluyor. Hatta yıpranan daha çok bacak kasları mı yoksa eklem, kemik, kıkırdak, tendon gibi bileşenler mi tartışılır.

Tabi bir de hormon durumları var. Kısa ve orta vadede bu etkiler olumlu olur diye düşünüyorum. Ancak koşu şiddeti ve süresi çok uzarsa tersine olabilir; kortizol, testosteron, büyüme hormonu gibi. Elbette dinlenme sonrası eski durumuna geri dönecektir.

Kalbi sadece kastan ibaret olarak değerlendirmek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Güçlü kalp kasına sahip olmak tek başına sağlıklı olunduğu anlamına gelmez.

Neyse, daha fazla uzatmak istemiyorum. Ben sadece kendi düşüncelerimi paylaştım. İşin sonu yine bilinçli antrenman, düzgün beslenme ve dinlenmeye çıkıyor.

1 Beğeni

İşin sonuna katılıyorum Adı üstünde FAZLA

Tüm cevaplarınızı okudum ve bilimden daha çok kendi görüşleriniz olduğunu belirtmişsiniz. O yüzden ben de nacizane yazdıklarınızın üstüne bir şeyler eklemek istedim:

Bence günümüz koşucularının karşılaştığı en büyük problem çorap teknolojisindeki gelişmedir. teknoloji o kadar gelişti ki, artık çoraplar neredeyse hiç su tutmuyor ve bu durum ayakların kurumasına neden oluyor. Kurumuş ayaklar da bence tutuşu azalttığı için sakatlanmalara neden oluyor. Sakatlanan koşucular da maalesef küreğe başlamak durumunda kalıyorlar; fakat kürekte kullandıkları çoraplar pek faydalı olmadığı için bence gereken verimi alamıyorlar ve estetik olmayan bir alt vücuda sahip oluyorlar. Estetik olmayan bir alt vücut derken lütfen beni yanlış anlamayın, Shaqiri’den bahsetmiyorum. Örneğin Sabri Sarıoğlu’nun kas yoğunluğunun oldukça iyi olduğunu görüyoruz.

Büyük maraton koşucularının hepsini de esefle kınıyorum, Christiano Ronaldo vücuduna bu kadar koşmalarına rağmen sahip olamıyorlar. Bence Kenya’lı ve özellikle İten’li genlerinin bu konuda önemli bir rol oynadığı hakkında şüphe duymak bile çok mantıksız.

1 Beğeni