Hocam muazzam bir yazı olmuş zihninize, elinize, dilinize sağlık. Bakış açınıza hayran kaldım doğrusu. Sanırım bu yazınız benim de motivasyonumu nerede arayacağımın nasıl yükselteceğimin bir işareti olabilir. Çok teşekkür ederim cevabınız için.
Kişisel olarak şunları önerebilirim:
-
Ben koşu saatimden mesafe, nabız, pace, yükseklik gibi değerleri takip ederken ayrıca koşu saatimin hedef yarışlarıma göre verdiği antrenman programlarını uyguladıkça motive oluyorum. Strava gibi uygulamalar aynı şey değil. Eğer bir koşu saatiniz yoksa almanızı ve koşu istatistiklerinizi takip etmenizi öneririm. Ayrıca antrenman ve yarış sonuçlarınızı sosyal medyada yayınlamakta motive edici olabilir.
-
Koşu gruplarında koşmuyorsanız düzenli olarak mutlaka katılın. Ben bugüne kadar 16 ayrı koşu grubuyla koştum ve çok faydasını gördüm. Bunlardan halen Salomon How To Trail Run, Merrell One Trail, Boyner Dynamic, No Reason Co. ile haftada 3-4 gün düzenli olarak koşmaya devam ediyorum, bazen farklı gruplara da gidiyorum. Tek grup yerine bir kaç grupta birden koşmanızı öneririm. Koşu gruplarının etkinlikleri, burada kazanılan arkadaşlıklar büyük motivasyon kaynağı oluyor.
-
Sadece gruplarla değil tek başınıza koşmak ta önemli, işte buradaki motivasyon da yarışlara hazırlık, hedefler ve antrenman programınıza bağlı kalmakla oluyor. Karda, yağmurda, çamurda, buz gibi havada hiç üşenmeyin atın kendinizi dışarı ve uygun ekipmanla koşun. Tek başınıza koşarken sıkılıyor musunuz? koşarken video çekin ve sosyal medyada yayınlayın, müzik dinlemeyi seviyorsanız bluetooth kulaklıkla koşarken müzik dinleyin.
-
Eğer antrenmanlarda ya da yarışlarda önceki performanslarınıza göre gerilediğinizi hissederseniz hiç moralinizi bozmayın, koşulara düzenli olarak devam edin. Her zaman iyi performans ya da sürekli gelişim olamıyor, çoğu koşucu gibi bazen geriye de gidebilirsiniz hiç önemli değil istikrarlı koşmaya devam. Maalesef bir çok koşucu arkadaş gerilediği zaman morali bozuluyor koşuya uzun süre ara veriyor sonra yeniden başlamak istedikleri zaman da sıfırdan başlamak zorunda kalıyorlar.
Kendimi motive etmek istediğimde insan olarak koşu da dahil olmak üzere müthiş bir potansiyele sahip olduğumu, beni bu potansiyele erişmekten alıkoyan şeyin ise konfor denilen lanet olduğunu düşünürüm.
Evet, insan türü olarak her şeye ve her koşula adapte olabilmek gibi müthiş bir hayatta kalma yeteneğimiz var. İnsan türü olarak bizi beslenme piramidinin üst sıralarına taşıyan bir diğer yeteneğimiz de “yorulmamak”. Uzun mesafeleri yorulmadan koşmak için evrildik, bu sayede yemek bulabildik, bu sayede türümüz açlıktan tükenmedi. Sahip olduğumuz yüzbinlerce yıllık genetik mirasın farkında olmak, gerçek potansiyelimizin farkına varmak bakımından faydalı olacaktır.
İnsanoğlunun koşuyla ilgilisine ve/veya kader bağına dair EkşiSözlük’te “Koşmasaydım Yazamazdım” kitabının başlığı altında şöyle bir entry var. Ara ara motivasyon amacıyla açıp okuyorum;
"koşu, insanoğlunun düzenli olarak yaptığı en eski spor. yaklaşık 2,5 milyon yıl öncesine rastlayan et diyete geçiş ile birlikte, kendisinden çok daha hızlı hareket edebilen av ve avcılar karşısında atalarımızın avlanma için silahları: büyük ölçüde kıldan arınmış vücutları, bu sayede etkinliği artan ter bezleri ve bacaklarıydı!
bir çıta veya bir antilop insandan 2 – 3 kat daha hızlı koşmasına rağmen, etkin bir terleme mekanizmasına sahip olmadıkları için bu koşu sırasında aşırı ısınan vücutlarını soğutmak amacıyla durmak ve ağızlarını açarak hızlı hızlı solumak durumunda kalır. insan ise evrim süreci içerisinde geliştirdiği terleme fonksiyonu ve doğrulma ile birlikte aktivitesi artan bacakları sayesinde yavaş ama aralıksız koşabilir. bu sayede, kısa süreliğine hızlı koşsa bile yorulduğu için durmak zorunda kalan avını gözden kaçırmayacak şekilde koşarak takip eden atalarımız ete ulaşabilmişlerdir. bu metod birkaç milyon yıl sürmüş, alet yapma becerileri ile mızrak veya sapan gibi etkin avcılık malzemelerinin geliştirildiği 50 bin yıl öncesine kadar atalarımız avlarını koşu yetenekleri sayesinde avlamışlardır. bu sebeple, homo habilis ile başlayan süreçte, uzun mesafe koşu avcılığını destekleyen anatomik adaptasyonlar görürüz: uzun bacaklar, yüksek ayak kemeri, kısa parmaklar, geniş topuk kemiği, uzun aşil tendonu ve güçlü kalça kasları.
yani koşu, insanın varoluşunun parçası ve kendi özüne dönüşün bir ifadesidir. aletsiz ve malzemesiz oluşuyla yalındır ve artık avlanma aracı olmaktan çıkmasıyla birlikte varlığını bir terapi ve “kafa boşaltma” eylemi olarak sürdüren enfes bir egzersizdir. bunu ünlü iş insanlarının, etkin isimlerin veya murakami gibi başarılı edebiyatçıların hayatlarına baktığımızda da görüyoruz. bu insanları sabahın 5’inde yataklarından kaldırıp kilometrelerce koşmaya iten şeyi merak edenlerin okuması gereken bir kitap. kitap, ismini “koşmasaydık, varolamazdık” ile özetlenebilecek bu kısa koşu tarihinden alıyor. koşun ve hayatı yakalayın!"
Ben uçaklardaki “oksijen maskesi” kullanma ilkesini spor ile ilgili motivasyonda metafor olarak kullanıyorum. Oksijen maskesini önce kendinize takın diyorlar ya ben de beden ve zihin sağlığım için ‘önce ben’ diyorum. Kendi beden ve zihin sağlığım için önce sporumu yapayım ki sonra aileme, çevremdekilere faydam olsun. Benim bakış açım bu şekilde. Kısacası spor benim ‘oksijen maskem’.
Merhaba, Aykut Çelikbaş’ ın süreklilik üzerine bir yazısını ve ilgili konu ile ilgili benim ve arkadaşların görüşleri aşağıda, umarım faydası olur…
Sizinle benzer durumdayız. Kilolu ve yeni başlayanım. Havalar sıcakken başladığım için de soğuğa alışmakta güçlük çekiyorum. O yüzden tavsiye vermek pek haddim olmayacak. Sadece yaptıklarımı söyleyebilirim. Son bir aydır koşmak yerine yürüyorum maalesef. Diz ağrılarım koşmama izin vermiyor. Öte yandan soğuktan dolayı da ekipman gerekiyor ve biraz ayran gönüllü olduğum için bu yatırımı henüz erken buluyorum.
Ajanda tutuyorum. O gün için yürümeyi, koşmayı, esnemeyi planlayıp gün içinde de yaptıysam beni çok tatmin ediyor. En çok motive eden şey bu. Kendime verdiğim sözleri tutmak.
Bazen çıkmak zor oluyor. O durumlarda evden bir çık yeter diyorum. Olmadı hava alır gelirsin. Bu ben de çalışıyor. Bu şekilde yağmurda bile plana sadık kalıyorum. O ayakkabıyı giymek yani mesele. Çıkınca çıkmışken yapayım diyorum.
Bir de koşu muhabbetleriyle haşır neşir olmak, onların dilini bilmek koşuyla aramdaki bağı güçlendiriyor. O yüzden ayarı kaçanlar podcastini sık sık dinliyorum. Mert Bey’in blogu da bu konuda çok öğretici.
Ajanda tutmak iyi fikirmiş bende deneyebilirim sanırım. Söylemiş olduğunuz podcast’i de ilk kez duydum ve ufak bir göz attığımda ilgimi çekmedi diyemem ilk antrenmanda dinlemeyi düşünüyorum. Teşekkürler cevabınız içinde. Umarım sizde eğer varsa hedeflerinize ulaşabilirsiniz.
Stresli ve sinirli iken daha iyi koşulur diye büyük bir yanılgı var, böyle durumlarda yarışı bırakma hissi cok daha ağır basıyor, hayattan keyif almayıp koşudan keyif alacak gibi bir durum olmadığı gibi antrenman esnasında da kötü motivasyon asla antrenmana katkı sağlamıyor, kötü motivasyon ile organizasyona katılım sağlamış birine iyi organizasyon iyi gelebilir, kötü organizasyon ise yarışı bırakmaya niyeti arttırır, tecrübelerle sabittir, destek, motivasyon ve başarı kesinlikle orantılıdır.
Yeni bir şeyler öğrenmek lazım , biraz okumak , biraz müzik , biraz film… zihin gelişmeyi sürdürsün
Günde en az 15 dakika kollar omuz seviyesinden yukarı hareket etmeli ,dizleri bel hizasına kaldırmalı,dizleri hafifce kırıp yere dokunmalı , çömelip doğrulmalı , ayak parmak uçlarında zıplamalı…Uzay istasyonunda görev yapan astronotlar günde en az 2 saat (zorunlu) spor yapıyormuş.