Strava Hakkında

Selamlar, Strava’nın geçtiğimiz ay ücretsiz üyelere sunduğu pek çok özelliği kaldırdığına hepimiz şaşkınlıkla tanık olduk. Ticari bir firma olarak 2009 yılında amatör ruhla hizmet vermeye başlayan Strava’nın geçen 11 yıl içinde geçirdiği biraz “sert” kapitalist yönetim anlayışı ve sadık kullanıcılarından kopuşunu konu alan bir makaleyi paylaşmak istiyorum.
Çeviri bana ait ve hatalar içeriyor olabilir bu nedenle yazının orjinalini buraya bırakıyorum Keyifli okumalar.


Aslında, uzun zamandır Strava kullanıcısı olan Cosmo Catalano, şirketin eski geliştirici ortağı, yıllardır ücretli bir üye, markanın gönüllü avukatı ve hatta bir kerelik konuk konuşmacı olsa da her ay uygulamayı kullanmak için 5 dolar vermeye devam ediyor.

Tek yapmaları gereken paramın hakkını verebilmek için beni ikna etmekti ancak onlar bunu yapacaklarına , kar edemediklerinden şikayet edip durdular. Yıllar boyunca ve tanrı bilir kimsenin istemediği veya çok az insanın kullandığı yarım yamalak özelliklere dünya kadar AR-GE zamanı harcayan Strava’dan 2020 yılında bunu duymak biraz ağır oldu.

Bu utanç duyulacak bir durum çünkü şirketin tek arzusu “bir ürünü o kadar iyi yapmak ki, bunun için ödeme yapmaktan mutluluk duyabilesiniz” mottosu Strava’nın bir zamanlar tam olarak sahip olduğu şeydi.

Uzun zamandan beri var olan sosyal spor uygulaması Strava’nın olmadığı dönemleri hatırlıyorsanız yaşlanmaya başlamışsınız demektir. İlk günden bu yana Hanover’deki bağlantılarım sayesinde şirketin farkında olmama rağmen, 20’li yaşlarda çektiğim para sıkıntısı nedeniyle Strava’ya Premium üye olamadım.

İlk birkaç yıl boyunca Strava, sporcuların meşhur gizliliğine rağmen profesyonel sürücüleri yarışların sonuçlarını serverlarına yüklemeye ikna ederek övgüler topladı ve birden bire zenginleşen şirket sonunda şu büyük modern dönüm noktasına ulaştı: kendisine dava açılabilecek önemde bir şirket olmak.

Bahse konu dava, 2010 yılında Kaliforniya, Berkeley’de sürüş yaparken kaza sonucu hayatını kaybeden bisikletçi William Flint’in Strava segment davasıydı.

Ancak firma için herhangi bir yükleme sayısından daha önemli olanı, kullanıcılarıyla neredeyse anlamlı, derinden kişisel bir ilişki kurmuş olmasıydı. Böyle bir hizmetin etkisi kullanıcıları üzerinde bugünlerde pek mümkün olmasa da, Strava’nın özellikle de bisiklet alt kültürü üzerindeki etkisi o dönem çok farklıydı. Kullanıcıları sanat yaratıyor ve yeni özellikler geliştiriyorlardı. Doping yapan sporcuların uygulamayı kullanıp kullanmadıklarını kontrol ediyorlardı.

Söz konusu davada, ( üyelerinin Strava’yı destekleyen bir Change.org dilekçesi bile hazırladığı) üyelerinin müşterileri olduğu dijital bir firmaya karşı bugünlerde görülmesi çok zor olan bir dayanışma göstermelerine sahne olmuştu.

“Strava’da yoksa yapılmamıştır” bisikletçiler arasında popüler bir cümle olmuştu. Sürüş sonrası aktivite yüklemesi, sürüş sonrası espresso’su kadar sürüşün bir parçası haline geldi ve KOM avcılığı, bisikletin hızla yaşlanan demografisi arasında gerçek yarışlara karşı daha nazik ve yumuşak bir alternatif oldu.

En önemlisi, sürekli olarak para kazanma zorluğuyla kuşatılmış bir dünyada yaşayan Strava kullanıcıları şirkete sevgilerini nakit para ödeyerek de ifade ediyorlardı. Mart 2013 tarihindeki röportajında CEO ve kurucu ortak Michael Horvath, Strava’nın gelir altyapısını tüm kullanıcıların% 20’sinden alıntılayarak ortalama “freemium” dönüşüm oranını dikkate alan rakamın yaklaşık% 1 olduğunu ve Strava’nın liberal özellikli ücretsiz bir uygulama olduğu dikkate alındığında bunun çok etkileyici olduğunu ifade ediyordu.

Aynı röportajda Horvath, şirketin 2014 yılında 10 milyon kullanıcıya ulaşacağını (kabaca 16 milyon dolar gelir demek) umduğunu ifade ediyordu. Ancak Ekim ayında, Yatırım ortaklığı anlaşmasıyla Heavyweights Sequoia Partners şirketi Strava’ya 18.5 milyon dolarlık bir yatırım yaptığını açıkladı, Horvath yaklaşık bir yıl CEO olarak görev yaptıktan sonra ayrıldı fakat yönetim kurulunda kalmaya devam etti. Horvath’ın o dönem ayrılışı üzücü olsa da hakkında konuştuğum bir kişi daha iyimser bir açıklama yapmıştı: “Firmanın gelirleri uçuşa geçti”.

Sequoia’nın Strava’ya yatırım yaptığı dönemde, Horvath’ın arkadaşı ve Strava’nın kurucu ortağı olan CEO Mark Gainey, finansman duyurusunda şirketin kullanıcı tabanıyla ilgili soruları yanıtlamadı. Ancak, ardışık tamsayılarla yeni kullanıcı kimlikleri oluşturduğunuzda, bu verileri izlemek hiç de zor değildir. 2015 yılının Mart ayında, Strava’nın kardeş dergilerinden Cyclocosm’un abonesi olan Mark Slavonia isimli bir kişi , Strava’nın kullanıcı tabanının 8.2 Milyon kullanıcıdan oluştuğunu ve bunların yaklaşık % 2.3’ünün hizmet için ödeme yaptığını açıklayan bir yazı yazdı. Bu düşük bir rakam olsa da dijital spor uygulamaları endüstrileri ortalamalarına göre Strava’nın halen kazançlı olduğunu gösteriyordu. VeloNews sitesi finansman haberlerinde yayınladığı bir raporda, 18 ay içinde karlılık bekleyen ismini açıklamayan bir Strava temsilcisinden bile bahsediyordu.

Ancak büyüme, şirketin bir zamanlar sadık kullanıcı tabanını zorlamaya başlamıştı. 2015 yılındaki MapBox ve OpenStreetMap anlaşmaları sayesinde, patika yolların yüzey özellikleri, bisiklet patika yolları ve daha az seyahat edilen yolları takip gibi önceki Google Haritalar platformunda olmayan özelliklere kavuşmak çığır açıcı olabilirdi. Ancak şirket tamamen piyasa şartlarını düşünerek sadık kullanıcılarını resmen pusuya düşürdü ve uzun zamandır temel demografisi olan KOM arayıcılarının antrenman hedefi için kullandıkları Street View görünümünü uygulamadan çıkarttı.

Bisiklet destek forumlarında, Strava’nın en sadık müşterilerinin ne düşündüğünü ‘umursamadığını’ ifade eden öfke dolu paylaşımlar yapılmaya başladı.

Bu yanlış adımın dışında, şirket 2015 ve 2016 arasında yeni kullanıcı odaklı özellikler sunmaya devam etti: canlı segmentler, kullanıcıları bir segment lider tablosuna yönlendirirken, Bir sinyal (Beacon), güvenli bağlantı noktaları sayesinde sürüşünüzün takip edilmesine olanak sağlarken, Flyby, belirli bir etkinlik sırasında kimi geçtiğinizi görmenizi sağlıyordu. Strava’nın temel anlayışı bağlamında hiçbir sorun teşkil etmese de, kullanıcıların bir etkinlik gerçekleştirebileceği, ölçebileceği, karşılaştırabileceği, hakkında konuşabileceği ve aynı şeyi yapan başkalarıyla etkileşim kurabileceği bir özellik olan Flyby, veri güvenliğine bağlamında biraz sıkıntılıydı (mahremiyet ihlali). Bisiklet sürücüleri kapalı mekanlarda sürüş yaparlarken bile Strava, Peloton ve Zwift’e özel olarak sağladığı yazılım desteğiyle onları bekliyordu.

Girişimci / profesör / iş yorumcusu Scott Galloway geçtiğimiz günlerde şirketlerin markaları için duygusal tını (rezonans) üretmek için kullandıkları spesifik olmayan bir dili ifade etmek için “yogababble” terimini ortaya attı. Kötü niyetli WeWork “Elevate the world’s consciousness” (Dünyanın Bilincini Yükselt) bilinen bir örnek olsa da başka suç ortakları da var mesela “kendimizi daha iyi hale getirmeyi, birbirimize ilham vermeyi ve dünyayı zindelik yoluyla birleştirmeyi” hedeflemesi bağlamında Peloton’u da bu kapsama alabiliriz.

İnternet Arşivi, 2010 yılında Strava’nın “hakkında” sayfasını dizine eklemeye başladığında, şirketin görev tanımına en yakın şey “web’in önde gelen bisiklet kulübü” olduğuydu. Bu tamamen bir avuç beyaz yakalı-dost mühendis ve bisiklet sürücülerinden oluşan bazı gençlerin o dönemler ortaya çıkardığı bir şeydi: dışlayıcı (en azından başlangıçta pazarlamanın bir parçasıydı), dar, kısıtlayıcı, buluşma odaklı ancak tam olarak hedef pazarı yakalayan bir girişim. Ertesi yıl, biri bunu “antrenmanlarımızı ve yarışlarımızı bağlamlandırma aracı” haline getirmişti. Artık buna “sosyal fitness” diyoruz.

Strava, uzun yıllardır bu “sosyal fitness” temasındaki varyasyonları sürdürdü ve 2014’te “mobil ve çevrimiçi uygulamalar yoluyla birbirleriyle bağlantı kurma ve rekabet etme” konusunu daha da güçlü hale getirdi (bu kullanıcı aktivitelerine dayalı bağlantı, analiz ve rekabet Strava’nın halen en güçlü yönünü oluşturuyor). Yorumlar, kudolar, harita, KOM’lar, Acı Skoru vb., yaptığınız şeyi, nerede ve ne zaman yaptığınızı gösteren küçük bir veri etrafında gösteren bir arayüz oluşturuyordu. Strava zaman zaman (ve biraz saygısızca) marka hissini artırmaya çalışsa bile, kullanıcıyı yönlendiren ana güç aktivitelerin kendisiydi.

Ancak 2016’nın son günlerinde Strava’ın “Hakkında” sayfası tekrar değişti. Strava vizyonunu artık “sporcuları yaşamın her kesiminden bir araya getirmek ve potansiyellerini ortaya çıkarmak için onlara ilham vermek” olarak tanımladı. Yoga-babbly sapması olarak nitelendirilebilecek “Diğerlerinin yaptığı antrenmanları yapın” mottosu Instagram’ın eski ürün müdürü Kevin Weil tarafından pazarlandı.

Şubat 2017’de Brezilya spor yatırım şirketi Go4it’ın 13.5 Milyon dolarlık transfer ücretini ödemesiyle Strava’ya katılan Kevin Weil, yönetim kuruluna katılmaktan “heyecanlandığını” açıkladı. “sporcuların bağlantı kurmasının ilk yolu olan Syrava’yı biraz Tinder’ın Olimpiyat Köyü şekline benzettiğini ifade ediyordu.

Yine de Weil’in gelişi ve Mayıs ayında CEO James Quarles’ın (onu da 15 aylık arayışın sonucunda İnstagram’dan transfer ettiler) atanması konusunda iyimser olmak için bir neden vardı. Strava demode olmaya başlıyordu. Ürünü oluşturan temel özelliklerin pek çoğu yıllar boyunca diğer firma ve üreticiler tarafından da geliştirilmişti (hatta daha iyi şekillerde) ve ayrıca 2016 ortasında yapılan kullanıcı anketi sonuçlarına göre, hem bisikletle hem de açık havada yapılan bazı spor aktivitelerinin dışında dünyadaki spor trendlerinden uzaklaşmaya başladığı sonucu ortaya çıktı.

Şirketin en yeni ana özelliği, 2016 Kasım ayında “Beta Kulüpleri” adı verilen yenilenmiş bir kulüp sistemiydi. Aktivite dışı katılımı canlandırma umuduyla, yüksek profilli bir iş ortağıyla başladı, ama uzun zamandan beri hayalet bir kasaba haline gelen blog sayfası, sürekli olarak yeni konular oluşturularak alevi harlanmaya çalışılsa da sessiz kalmaya mahkum olmuş görünüyor.

Kullanıcılar, sosyal medya şirketlerinden transfer edilen yeni yöneticilerin Strava için ne gibi yenilikler yapacağını merakla bekliyorlardı. Teknoloji sitesi TechCrunch’de yayınlanan bir makaleye göre , “yeni yöneticilerin sosyal ağlar konusundaki uzmanlığı sayesinde Strava’nın abonelerini Premium hesaba geçmelerini sağlayabileceği ve hatta Strava online satış mağazalarının açılabileceği” ifade ediliyordu.

Yeni yöneticilerin ilk yaptıkları sosyal platform yayınlarını başlatmak oldu. Nisan 2017’de 36 seçkin kullanıcının hizmetine sunulan, Instagram ve YouTube’un etkileyici havasını yeniden yaratma çabasıyla başlayan ama bunu Strava’nın yerel değerleri olan aktiviteler etrafında inşa etmek yerine Ted King ve Laurens Ten Dam gibi ünlü sporcuların yaptıkları antrenmanların İnstagram fotoğrafları ve YouTube’un videoları olarak yayınlanmasıyla sınırlı kaldı. Kısacası yayınlar belirsiz “içerik” şemsiyesi altına girdi. Fotoğraflar ve metinle sınırlı gönderiler. Bir zamanlar bir blog olarak adlandırdığınız türden bir şeydi ki bu günümüzün 20’li yaşlarındaki gençlerine pek de hitap etmiyordu.

Yayınlar yavaş yavaş ünlü olmayan kullanıcılara sunuldukça, bunun tam olarak ne olduğu belli oldu - basit, işlevsel, ince özellikli bir blog sayfasından başka bir şey değildi. Bu, pek de uzun büyük olmayan bir web tasarım kursunun sonunda herhangi birisinin rahatlıkla üretebileceği bir şeydi; hoş ve özel görünümlü bir blog sitesi ancak tek kusuru daha önce bin kez ve daha iyileri yapılmıştı.

Anlaşma yapılan etkileyicilere (influencers) baktığımızda, neredeyse hepsinin aynı sıradan hesabı yaptığını görebiliyordunuz. Basit antrenman kayıtları ve birkaç video. Çoğunun gönderilerinin altında neredeyse bir elin parmağını geçmeyecek kadar mesaj yazılıyordu kullanıcılar tarafından. Bazıları aylardır (Nisan 2020 itibariyle) etkinlik yüklemedi.

Yayın fiyaskosu, Strava’nın 2017 yılında yaptığı bir diğer büyük değişiklik sayesinde yılında sayesinde göz ardı edilebilir bir kötü rüya olarak kalabilirdi aslında. 2008 yılında Facebook’un içerik akışında (news feed) yapılan değişikliklerin öncülüğüyle, içeriğin algoritmik olarak sunulması kullanıcıların katılımını arttırdığı için tüm sosyal medya sitelerinde standart haline geldi.

Bununla birlikte, akışın bir başka faydası da Strava kullanıcılarının marka ortaklarından, etkileyici kişiler ( influencer)’den veya her ikisinden gelen yayınları takip etmek isteyebilecekleriydi. Yani en masum haliyle akış, Strava kullanıcılarının uygulamaya aktivite dışı katılımlarının sağlama çabalarının bir başka bileşeniydi. Road.cc sitesindeki bir yazıya göre “Gönderiler ve haber akışı özelliği, Strava’yı yollarda tanıştığınız biri hakkında bir hikaye anlatmak için en iyi yer yapıyor” (diğer kullanıcıların bu hikayeyi duymak isteyip istemediklerini dikkate almıyor olsa da).

Strava haber akışı özelliğini yavaş yavaş uygulamaya başladı, ancak büyük ölçüde iç mekan aktivitelerini göz ardı edip, sadece Strava’nın belirlediği kronolojik olarak sıralanmış aktivitelerin haber akışlarına eklenebileceğini belirten despot tutumu nedeniyle neredeyse anında ve ezici bir şekilde olumsuz geri bildirim aldı. Protesto dilekçesi kampanyası başlatıldı. Strava’nın bu konudaki katı tutumuna rağmen bir yazılımcı uygulamanın server’ına sızarak tüm kullanıcıların aktivitelerini haber akışlarına ekleyebileceği bir tarayıcı eklentisi hazırladı.

Ancak bu huzursuzluğun merkezinde daha büyük bir sorun vardı – Eylül 2017’de BBC’de yer alan bir araştırma yazısına göre, Strava kullanıcılarının önemli bir kısmının, müşterilerin ödeme yaptığı çoğu sosyal platformdan farklı olarak, ödeme yaptıkları ürünün aslında “kendi aktiviteleri” sayesinde var olduğunu düşündüklerini ortaya koyuyor. Strava’nın zaten Premium üye olan kullanıcılarından bu gibi ucuz numaralarla ikinci bir kez daha para talep etmesi yerden yere vuruluyordu.

41.9 milyon dolar o kadar büyük bir para ki, bunu nasıl paylaştığınızın bir önemi yok. 2017 yılına ait ekonomi sitesi Crunchbase’in açıkladığı bu rakam, Strava’nın kuruluşundan bu yana arttırdığı fon miktarı. Peki firma, dijital bir ürün için ödeme yapmak isteyen özel bir müşteri tabanı elde etmek için Kutsal Kâse’yi ortaya çıkarmış olsa bile, bu gelir tek başına yatırımcıları firmaya çekmek için yeterli mi? Bunu merak edip araştırdım ve Strava’nın o dönemki 25 Milyon kullanıcısının rastgele 5 bin tanesini seçtim ve bunların sadece 110 tanesinin Premium üye olduklarını tespit ettim. Yüzdeye vurduğumuzda ücretli abone olanların toplam kullanıcılara oranının% 2.2 civarında olduğunu gösteriyordu.

Peçete üzerinde hızlıca bir matematik hesabı yaparsak, (% 2.2 X25Milyon = 550.000 kullanıcı, yılda 60 ödeyerek) Strava’nın bu yıl 33 milyon dolar gelir elde ettiğini bulabiliriz. A Harvard Business School’un araştırmasına göre, Strava ilk kurulduğu dönemde şirkette 83 kişi çalışıyordu ve 24 milyon dolarlık bir maliyet beklentisi bulunuyordu. Crunchbase 2017 raporuna göre çalışan sayısı 100’e çıkmış ve çalışan başına maliyetin 29 milyon doların biraz altında bir harcama getireceğini tahmin ediliyordu. Bu rakamlar ışığında kağıt üzerinde, şirketin kar etmesi ve ilk yatırımını yaklaşık 10 yıl içinde tam olarak geri alacağını tahmin etmek hiç de zor değil.

Tabii ki, risk sermayesinde hesaplar gerçekten böylesine basit yapılmaz. Özellikle Sequoia gibi, Apple’dan Instagram’a on yıllık büyük başarıları elini tutan bir ortakla, büyük bir yatırım yapmak, Sequoia’yı büyük kayıp riskine maruz bırakmak ya da 10 katı kar elde etme ihtimali düşünülürse. Russ Hanneman’ın dediği gibi “Her gün biraz para kazanmak istemiyorum - bir kerede bir ton para kazanmak istiyorum.”

Yatırım ortaklığı bir firma için jet yakıtı gibidir. Ancak, gelecek vaat eden bir şirketi asfaltta çok hızlı gitmesini sağlayacağı gibi tıpkı bir arabanın motorunun yakıtın enerjisini kaldıramayarak havaya uçması gibi bir riski de içinde barındırır. Tüm bu girişimler etkileyici olsa da, Strava’nın yalnızca kullanıcılarının ücretli üyelik gelirleriyle bu işi yapamayacağı giderek daha belirgin hale geliyordu.

Aynı dönemde karşılaştığım şu uygulamadan sonra Strava’ya olan sabrımı kaybettim. Bu, “daha az göster” ve “rapor et” (yalnızca kullanıcı tercihlerini izlemek için değil, daha önce de bahsettiğim spam ve kötüye kullanımla mücadelede de faydalı olan iki özellik) bariz derecede önemli özelliklerinden yoksun olan algoritmik akış içinde kısıtlanmış olarak sunulmaya başlandı. Twitter üzerinden yazdığım tepki mesajım üzerine Strava şu tweet ile cevap verdi:

“Teşekkürler Cosmo! Algoritmayı geliştirmek için çalışıyoruz - size en çok ilginizi çeken şeyleri gösterebilmeyi umuyoruz”.

Strava sosyal medya ekibinin ne istediğini anladım ve cevabın dostça tonunu takdir ediyordum ancak Strava’da en çok kullandığım özelliklerin kısıtlanması benim için kabul edilemez olduğu için ertesi gün aboneliğimi iptal ettim. Strava’yı altı yıl önceki kendi incelememde belirttiğim gibi, herhangi bir özellik için değil, harika bir tüketici ürününün “sürekli gelişimi” için ödeme yapıyordum ve bu - en azından şimdilik - artık gerçekleşmiyordu.

Strava’nın kişisel olmayan yanıtı, hizmet verdiği kullanıcılarından ziyade devasa kişisel veri altyapısının gücünü kullanarak potansiyel ticari ortaklara ulaşmaya doğru kaymaya başlamıştı. Marka, fitness izleyicisine nasıl ulaşılacağı konusundaki tartışmalarda ortaya çıkmaya başladı ve sosyal medya geçişini tüketici odaklı basından çok farklı bir tonda iş odaklı yayınlara aktardı.

Strava, 2014 yılında belediyelere toplu taşımacılıkta kullanılmak üzere kullanıcıların anonim veriler satmaya başlarken, hatta ısı haritaları bilgilerini (heat map) üçüncü taraflara çok daha önce satmaya başlamışlardı, şirket, 2017 yılının küresel ısı haritasının lansmanının ardından o yılın Kasım ayında büyük bir ana akım medya faaliyetine başladı. Strava’nın uygulamalarındaki kullanıcı mahremiyetine ilişkin kaygılar gittikçe artmaya başlamıştı.

Özel etkinliklere ve neredeyse en başından beri platformda özel önem verilen “gizlilik bölgelerine” rağmen, Strava uygulaması yıllardır bu kullanıcı seçimlerine saygı göstermedi, yani dokümantasyonu okuyabilen ve URL girebilen herkes herhangi bir etkinliğe tam olarak erişebilir hale geldi. Tüm bisiklet ve koşu klüp veya grup aktivitelerinde kullanıcılar aktiviteyi “gizli” olarak ayarlamış olsalar bile grup aktivitesinin sonunda herkesin aktivite kaydı Strava’da görünebiliyordu. FlyBy özelliği devre dışı bırakma seçeneği olmadan uygulamaya eklenmişti ve ardından gelen güncelleme bile hiçbir işe yaramadı. 2017 yılındaki istatistiklere göre Strava’nın kullanıcılarının % 20’sini oluşturan kadınlar için bu özellikle bir sorun teşkil ediyordu. Bunun dışında özellikle askeri bölgelerdeki aktivite kayıtları o dönem büyük bir güvenlik açığını ortaya çıkartmıştı.

2018’in en büyük değişikliği faturalandırma konusuydu. Strava’nın kuruluşundan bu yana temel gelir kaynağı olan yıllık 60 ABD dolarlık “Premium” paket, içeriğine hiçbir yeni özellik eklenmeden yılda 20 ABD dolarına düşürüldü. Şirketin yönetim kurulunun toplantı odasındaki mantığı anlayabiliyorum - müşteriler yalnızca sınırlı sayıda premium özellik istiyorlarsa doğal olarak uzun vadede düşük ücretli bir üyelik sistemi talep edeceklerdir. Bu benim gibi yoğun şekilde Strava’yı kullananlara şöyle bir mesajdı: “bize yıllarca para ödediniz, bir sürü geri bildirim sağladınız ve biz uygulamamızda hiçbir şey değiştirmedik - daha az miktarda istersek bize para verir misiniz?”

Hizmet, 2018 yılının Aralık ayında “Strava Upload Rate Surges 5X” başlığı altında iki milyarıncı aktivite yüklemesini bile kutladı. Neyse ki, Strava’nın milyarıncı faaliyet duyurusu ile yapılan karşılaştırma, daha sağlam veri tabanı sağlıyor. 2017 örneğime göre, Strava’nın 22.104.136. kullanıcısı, hizmetin saniyede 16 etkinliğinin yüklendiğini iddia ettiği bir milyarıncı etkinliğine katıldı. Bunu bir hafta yayaydığımızda (16 / s * 60s * 60m * 24h * 7d = haftada 9.676.800 etkinlik) ve kullanıcı sayısına böldüğümüzde (22.104.136) kullanıcı başına haftada 0.438 etkinlik verir.

Aynı dönüşümü saniyede 20 etkinliğe (haftada 12.096.000 etkinlik) ve 2 milyarıncı etkinlik basın bülteninde listelenen 36 Milyon kullanıcılara uygulayarak, yalnızca 0.336 elde ediyoruz - aradaki 18 ayda kullanıcı başına yükleme hızında% 23’ten fazla azalma meydana geldiğini gösteriyor bu durum.

Daha geriye gidersek, Strava’nın Mayıs 2013’teki ilk milyon yükleme haftasında 2.076.270 kullanıcı, haftada kullanıcı başına 0,578 etkinlik oranında 1,2 milyon etkinlik eklemeyi başardı. Bu, beş buçuk yıl sonra şirketin iki milyarıncı faaliyetinde Strava’nın % 72’lik beklentisinden daha fazla ve gerçekten uzun vadeli eğilimi aşağı çekiyor: Strava’ya ne kadar çok insana katılırsa, hizmeti o kadar az kullanıyorlardı.

Strava’nın gerçekten de ilk dönemlerindeki ruhunun canlandığını gösteren birçok şeyden birisi de 2020 yılının başlarında yeni geliştirilen bir rota oluşturucunun yayınlanmasıydı.

Hayal kırıklığım Strava’nın para istemesi değil - yıllardır iyi bir hizmet için ödeme yapmaktan memnuniyet duyarım. Beni rahatsız eden, yaklaşımlarının ne kadar rezilce olması. Ufukta oldukça havalı antrenman analiz güncellemeleri , daha fazla rota oluşturucu güncellemeler, telefonlarımızda tam antrenman günlükleri oluşturma seçeneği ve alay konusu olan yeni bir segment rekabet sistemi gibi güncellemeler görünüyor. Peki bunlar, şu anda sunulan 90 günlük deneme süresi boyunca neden otomatik olarak herkese ücretsiz olarak sunulmuyor? Böylece hepimiz Strava’nın coşkulu dönüşünü deneyimleyebiliriz.

Strava son birkaç yılın yanlış adımlarından dolayı kendi sadık kullanıcılarından özür dilemiş olsaydı bunun onlara hiçbir maliyeti olmayacaktı. Bu tutum kullanıcılarına moral bile verebilirdi. Bunun yerine, şirket topluluk güdümlü kullanıcı modelini smahvetmek için düşünebilecekleri her şeyi yapmakla geçirmemiş gibi. “bize yatırım yapan sporculara daha fazla yatırım yapacaklarını” şeklinde tuhaf bir açıklama yaptı.

Aynı zamanda, Strava’nın algoritmik akış özelliğini uzunsüre önce kaldırılmasının ardından neredeyse şaka yapar gibi (Bu değişikliğin sizi ne kadar çıldırttığını duyduk ve cevap vermenin gerçekten uzun zaman aldığını fark ettik) minvalinden, geçmişte yapılan bir hatanın samimi bir onayı olan açıklamayıda okuduk.

Ve son olarak, yazımın başında da bahsettiğim gibi, cüzdanımız boşaldı kusura bakmayın (Henüz kâr eden bir şirket değiliz ve size daha iyi hizmet verebilmek için kar eden bir şirket olmalıyız) mazereti iğrenç bir tutum. Strava, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş veya ödeme yapan müşterilerin şirketin yönetiminde olduğu veya kârının bir kısmını paylaştığı Green Bay Packers tarzı bir kolektif yapı değil. Karlılık aslında hissedarlara değil kullanıcılara hizmet etmekle ilgilidir.

Açıkçası, müşteri hizmetleri ve iletişimi hala berbat. Strava’nın “50 iyileştirme konulu” blog yazısı, bir Twitter kullanıcısının belirttiği gibi, tüketicileri gerçekten firmanın “uygulama özelliklerini sunma yeteneği açısından” daha aktif olması gerektiğinin bir kanıtı. Ancak dünkü duyuru ve bunu takip eden sosyal medya, 180 kişilik şirketin “küçük” olduğunu ve sadece birkaç şeye odaklanabileceğini vurguladı.

Sonuç olarak yukarıda yazılanların hiçbirisi Strava için ödeme yapmamanız gerektiği anlamına gelmiyor, bu sizin kararınız. Hizmetin tekrar kullanıcı gelirine odaklanması genellikle iyi bir şey ve pratik açıdan, beş dolarlık aylık ücretin aslında çok da fazla olmadığını (bana göre) düşünüyorum. Beni ikilemde bırakan şey güven.

2011 yılındaki incelememde söylediğim gibi, Strava için para ödedim çünkü şirketin para vermeyi seçen insanlar için doğru işler yapmak isteyeceğine inandım. Strava daha sonra benim bu düşüncemi boşa çıkarmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Strava’nın 18 Mayıs tarihindeki kullandığı cümleden ödünç alarak söylemem gerekirse, şirketten çok daha fazla “dürüstlük, şeffaflık ve saygı” görmeyi bekliyorum.

2 Beğeni

A post was merged into an existing topic: Strava’da yeni dönem