Daha önce straw-man biasından bahsetmiştim, burada da yaptığınız kendi kendinizi doğrulamak (confirmation bias). Yanılıyor olabilirim diyorsunuz ama tüm ifadeleriniz şüpheye yer vermeyecek şekilde net ( …işin özü değişmeyecektir, … çıkarmaz, …hepsindeki artış da enflasyona ve zamlara adreslenebilir) . Aslında çoğunlukla varsayıma dayanıyor.
Fazladan iki niteliksiz personeli full-time çalıştırmak, üç-dört fuara gidip tanıtım yapmak, Avrupa ve komşu ülkelerdeki dijital reklam oranını arttırmak, video ve fotoğraf içeriğini revize etmek bile korkunç maliyetler oluşturuyor.
Quality — Quantity
Temel kalemler her yarış için üç aşağı beş yukarı aynı. Olayı nereye indirgediğinize göre değişiyor. Şeker, kakao, süt… Tüm çikolataların bileşimi. Ama hepsinin fiyatı farklı. Birbirine yakın üretim hacmi ve manifestosu olanların fiyatı çok yakın, kimileri fiyatı düşük tutup sürümü yüksek tutuyor, kimileri minimal dokunuşlar ile niş bir gruba dört beş katına satıyor, bir grup var ki genel tüketici adını bile bilmiyor. Çok saçma!
Aslında değil. Tüketici grupları içinde düşük gelir düzeyi alabildiğini alıyor, orta segment görece seçim şansına sahip, üst segment minör dokunuşlar veya kendi beklentilerini karşılaması doğrultusunda ucu açık bir şekilde harcama yapabiliyor. Her birinin kendi pazarı ve dinamikleri, doygunluğu veya açlığı var. N’olcak ya şeker, kakao ve süt, ben de yaparım, neticesinde uzay mekiği değil ki diye girersiniz, gerisini zaten hepimiz biliyoruz. Türkiye’de kurulan start-upların yüzde 90 üç yıl içinde kapanıyor.
Niye? Wishful Thinking? Pazar analizi ve araştırması yok. Herkes her şeyin uzmanı. Her şey çok kolay. Sıfır risk, kazanç garanti… Bu da ikinci en başarılı olduğumuz spor branşı.
Fenerbahçe SK metaforu aslında bu başlık altındaki konuşmaların en faydalı kısmı olabilir. Çünkü yerel kültürün iyi bir temsili. A’dan Z’ye her sosyoekonomik yapıdan kişiler, ya bu hoca da bir şey bilmiyor, ben olsam şunu oyundan alır bunu sokardım… Bu kısımları başka cümleler ile doldurabiliriz… Kesin şampiyon!
Veya ‘gerçekten bunlar salak abicim, bak şimdi kredileri düşürürsün, sonra fiyatları da…’’ Fenerbahçeyi şampiyon yapan milyonlar, ertesi güm ekonomi uzmanı, bir sonraki gün kültür bakanı, Allah gecinden versin olursa deprem uzmanı…
Ama gelin görün ki çoğu yıllarını verdikleri işlerde ortalama bir yerde.
Koşuya geri gelirsek.
Misal böyle bir söylem yok. Daha önce de yaptığınız gibi böyle bir söylem varmış gibi önerme geliştirip yine kendinizi haklı çıkarıyorsunuz.
Söylem bu. Bir hizmetin genleşme kapasitesine yaklaşılmışsa büyümek için mecburen fiyat arttırırsınız. Yoksa olduğunuz yerde kalırsınız. Bu fiyat artışından da ister istemez etkilenen bir tüketici kitlesi olur. İçerisinden muhafaza etmek istedikleriniz olursa özel imtiyaz veya üyelikler sunarsınız. Diğerleri de pazarın kendi dinamikleri içinde başka ürün veya hizmetlere yönelir. Kendi alım gücünün üzerinde harcama yapan tüketicinin üründen beklentisi ve söylenme kapasitesi her daim daha yüksektir. Uçları kırpmak eşit değildir arıza tipleri memnun etmek. Diyalog akışını takip etmeyen arkadaşlar da atlıyor sonra, ne bu organizasyonlar arıza tipleri mi memnun etmeye çalışıyormuş, böyle bir şey olmamalı… Lanet olsun arıza tiplere… Bize arıza tipleri savunma… Ne olduğunuz biliyoruz senin…
Eğer ürününüz belirli bir seviyeye ulaştıysa, ne aşağı ne yukarı ilerleyemiyorsanız farklı marka ve pazarlama enstrumanları kullanmanız gerekir. Platoya ulaşmış belirli bir seviyedeki ürünün biçim değiştirilerek daha yüksek fiyatlandırılmasına, pazarlamada ‘‘Chivas Regal’’ etkisi deniyor. Nöröekenominin ilklerinden Daniel Kahneman’ın ‘‘Fast and Slow Thinking’’ kitabında bu tarzı algı yanılsamalrı ile ilgili müthiş bir ifadesi var. Sizin neye inandığınızın günün sonunda pek bir önemi yok, bu sosyal refleksler var ve bir işe yarıyorlar.
Kendi kendini onaylayan bir varsayım daha. Argeus bir turizm şirketi olduğu için bunları kolaylıkla yönetebiliyor ve hem koşucunun menfaatine hem de kendi işlerine artı değer katacak şekilde bu hizmeti ekliyor. Bu yazışmaları ciddiye alıp yanıt vereceğini sanmam ama misal Caner biraz derdini anlatsın, zamanında ‘‘ücretsiz’’ sunduğu servis hizmeti bile nasıl sorun kaynağı ve ekstra stres olabiliyor. Transferlerde yaşanan en ufak aksaklığın nasıl çığ etkisi yaratıp negatif feedback yumağına dönüştüğünü.
Organizasyonun çok büyük riskleri var. Ve risk ne kadar fazla ise işi kotardığınızda ödülü de o kadar büyük olur. Önceden belki bu kadar umursamıyorlardı, doğru; çünkü hem lokal hem de küçük idiler. İşinizin çapı büyüdü mü, belirsizlikler arttı mı kaybetme kaygısı da artar.
Parasını günü gününe ödememize rağmen çalıştığımız firma elindeki malı bize vermiyor, iki aydır bekletiyor. Çok sama değil mi! Hammadde ve üretim fiyatlarında inanılmaz bir belirsizlik var. Herkes ileri kontratları riskleri ile fiyatlandırıyor.
Hizmet sektörü tam olarak bu şekilde işlemese de her şeyin enflasyona endekslenebileceğini söylemişsiniz. Bu varsayımın doğru olduğunu kabul edelim. TUIK ile pazarda gördüğümüz enflasyon arasında korkunç bir fark var. İki katından fazla. Hadi diyelim ki bu da suni ve bir yerde denge bulacak. En deneyimli ekonomistlerin bile zorlandığı bir konu, belirsizliği nasıl fiyatlandırırsınız? Dövize endeksli… Hem de on ay sonrası için. Oluşabilecek açığı kapatmak için ne kadar rezerviniz var?
Cevabı çok basit, ortaya hiç para koymadıysanız ve söz konusu sizin işiniz ve markanız değilse, atıp tutarak.
Sizleri, uzaktan tanımak ne derece mümkünse, tanıyor ve samimiyetinize, dürüstlüğünüze inanıyorum. Bir şeylerin gelişmesini istediğinizden, iyi niyetinizden zerre şüphem yok. Daha önce de söylemiştiniz öncelikle ucuz olsun, gidebildiğim kadarına gideyim dediniz… Ürün seçiminde fiyat/performans odaklı olduğunuzu varsayıyorum. Muhtemelen optimum denge sizin için önemli. Bir ürün neyi hak ediyorsa… ne aşağısı ne yukarısı. Denge. Ama ürünü tahsis edenlerin hakediş kavramı ve matematiği sizinkinden çok farklı olabilir. Siz de gayet iyi biliyorsunuz, talebin aşırı arttığı kimi yarışlar sadece fiyatı arttırmakla kalmıyor üzerine kura sistemi, puan veya tecrübe sistemi uyguluyorlar.
Nasıl yani hem üç katı para vereceğiz bir de kuraya mı gireceğiz? Yok daha neler! Zaruri değil ama o spesifik organizasyonun belirlediği, kendine uygun biçtiği önkoşul bu. Kimse içimizdeki Lavaredo sevgimizi sınamasın… İstersen git istersen gitme diyemezsin… O Lavaredo haddini bilecek! Böyle yaparlarsa seneye batarlar… Belki! Ama onların bileceği iş…
Bu söylem altındaki isteklerin neden samimi olmadığını düşünüyorum. Öncelikle katılım ücreti düşük olan yığınla organizasyon zaten var. Hepsi de biz de iyiyiz, bize gelin diyor. Ama burada özellikle hedef bir organizasyon. İşine aslında ekstra bir şey katmadığı, fiyatının gereksiz şişik olduğu, olayın sadece coğrafyadan olduğu, fiyat artışının suni ve abartılı olduğu söylemi hakim. İşini iyi yapmıyor ama biz orda olmak istiyoruz. Parkur hep orada zaten. Salt coğrafyadan ibaretse yılın herhangi bir günü hiçbir kayıt ücreti olmadan koşulabilir. Peak sezon olmayacağı için ulaşım ve konaklama da çok ucuz olur. Hatta bu denli kapsamlı bir bilgi birikimine sahipken, hazır bir müşteri kitlesi varken neden orada bir yarış düzenlemiyorsunuz?
Ama amaç üzüm yemek değil, bağcı dövmek.
İşin ironik tarafı tabi kimi ekiplerin ne çabalar ve ne belirsizlikler ile bunu yapmaya çalıştıklarını bildiğim için haklarını müdafaya kalkışıp kendime buralarda mütemadiyen laf söyletmem. Benden bu kadar. En büyük temennim yeni bir koşu organizasyonu kurup mevcut bilgi ve becerinizi oraya taşıyıp ülkemizdeki koşu kültürü ve çıtasını daha yukarıya taşımanız. Bu noktaya eriştiğinizde biri sizin emeklerinizi de değersizleştirirse sizi de cani gönülden savunacağım. Hatta katılmasam bile söz her sene kayıt olacağım.
Bir yere varmayacağını, üretken olmaktan aşırı uzak olduğunu varsaydığım bu diyalogtan çekiliyorum. Uzlaşı her daim şart değil, bizi geliştirecek olan şey çatışmanın ta kendisi. Ama Don Quixote gibi yeldeğirmenleri ile savaşıp Amerika’yı tekrar tekrar keşfederek değil. Uzun zamandır forumun artı değer katan bir platform olmaktan uzaklaştığını düşünüyordum, bu başlık da tuz biber oldu. Dileyen arkadaşlar her türlü saldırı, methiye, şiir ve öykülerini özelden gönderebilir. Lütfen buradan yazmayın inanın gereğinden fazla zaman ve efor harcadım. Tekrar bu kısırdöngü içinde bulmak istemiyorum kendimi. Organizasyonlardaki arkadaşlar da inşallah boş kalan yerleri yeşillendirip durumu toparlarlar.
Sevgiler, saygılar…