Çok yakın zamanda Aykut Çelikbaş ve Hilmi Güven Sparthatlon’u bitirerek bizi yine gururlandırdı. Sera Sayar da uluslararası bir yarışta genel klasmanda birinci bitirerek müthiş bir iş başardı. Ama münferit örnekleri çıkardığımızda, dayanıklılık sporlarında, uluslararası alanda ne amatör ne de profesyonel olarak pek de varlık gösteremiyoruz. Hatta yokuz. Misal, dünya yol bisiklet yarışı !?!
Bu sene OCC’de koşma fırsatını elde ettim. Yarış sunumunu yapan kişi, parkura 180 sporcunun elit kategorisinde davet edildiğini söyledi. Maalesef ülkemizden bir kişi bile yok. Oysa gençler kategorisinde kros müsabakalarında başarılı bir geleneğe sahibiz.
Toplumsal kültür olarak sporla olan münasebetimiz malum, sorunlar ve onların kaynakları da (finansman, altyapı, resmi ve fiziki engeller v.b.) ama benim görüşlerinizi merak ettiğim konu, küçük ve kapalı bir topluluk olarak bizim reflekslerimiz bu konuda nedir, ne değildir? Biz neleri olumsuz teşvik ediyoruz? Olumlu neler yapabiliriz?
Misal, inanılmaz uzun cut-off süreleri ile gerçekten katılımı arttırırıp teşvik mi ediyoruz yoksa bir yanılsama mı yaratıyoruz? 2019’da bir yarışta, kürsü hazır; Pazar sabahı herkes alana toplanmış, bir kişinin bitiş çizgisinden geçmesini bekliyor. Şayet cut-off’a takılmadan bitirirse kendi kategorisinde birinci olacak. Buna benzer iki yarışı yürüyerek bitiren de ertesi yıl ‘‘ultra runner-trainer-personal coach’’.
Yine aynı sene, salonda idman yaparken birisinin iştahla koşu idmanı yaptığını görüyorum. Sohbet ediyoruz, Geyik Koşularına katılmasını öneriyorum. Kendi ülkesinde, şehrinde sıradan bir sporcu neredeyse bizim milli atletimize ait parkur rekorunu kırıyordu, belki farkında olsa yapardı… Keyfine katılmıştı.
Bu yıl gördüğüm şey ise çok daha komik. Koyunun olmadığı yerde keçiye…hesabı. Pandemi nedeniyle kısıtlı olanaklarla yarışlar düzenleniyor. Rekabetin, katılımın olmadığı alanda kürsü görüp ‘‘ben oldum’’ , ‘‘bu işin kralı’’ benim demeler. Sadece geçmiş yılların bitirme süreleri ile kıyaslanınca bile arada muazzam fark var ama…
Sanki içgörüden yoksun bir fanusun içinde yaşıyoruz gibi, körler sağırlar birbirini ağırlıyor, madalya verip pohpohluyor. Pozitif rekabet, bilinçli spor, doğru bilgiyi yayma çabası gibi olumlu öğeler çok geri planda. Ve bu işi zamanında olumlu örnekle yapmaya çalışanlar da aynı şeyleri deneyimlemekten bıkmış usanmış. Bu boşluğu da birileri dolduruyor. Misal, forumda bile, yıllar içinde içerik niteliği, kullanılan dil geriye gidiyor. Bu söylediğim, geçmiş güzellemesi veya romantizmi gibi algılansın istemem ama sanki bir şeyler geriye doğru akıyor. Bunu da pragmatist bir bakış açısından söylüyorum. Netice ortada…
Acaba bu akış nasıl tersine döndürülebilir?