Covid-19 günleri: "koşmasaydım yazamazdım" yerine "madem koşamıyoruz bari yazalım" ( ama şimdilik :) )

hayatında bir kere Tuz Gölü’nde ultra koşan bilir: gecenin en karanlık olduğu zaman, güneşin doğmasına en yakın zamandır

koşmayan başka biri bu sözü görür, görünce beğenir, beğenince sosyal medya hesabında paylaşır, fakat 3 gün sonra bu sözü unutur… bir ultrakoşucu ise bunu bizzat yaşayarak öğrenmiştir. bu yüzden öyle kolay kolay unutmaz, karanlık karşısında hemen pes etmez, zorluk karşısında hemen yılmaz…

manavgat ultrayı koşan biri, her tünelin sonunda ışık olduğunu bilir; tünele girerken tünelin sonunu göremese bile bilir…

kapıdağ ultrayı koşan biri, sabahleyin çıktığı sert yokuşu akşamüstü ineceğini bilir; her yokuşun mutlaka bir inişi olduğunu bilir…

onca mesafeden, yokuştan, çamurdan sonra varılacak yerler: her gecenin bir sabahı vardır, sabrın sonu selamettir, “her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” gibi bilinen cümlelerdir… umutsuzluğa kapılan diğer insanlara göre bir koşucunun farkı ise, bu durumları tekrar tekrar yaşayarak bizzat görmesidir…

virüs düşmanı evimizin dışındadır. ülke düşmanı anavatanın/mavivatanın hemen dışındadır. fakat en büyük&zorlu düşman bizzat zihnimizin içinde - hatta 'damarlarımızın içinde’dir… söylediğimiz her kötü sözde, kırdığımız her kalpte, yaptığımız her olumsuz davranışta içimizdeki düşman biraz daha güçlenmektedir. ve böylesine sürekli güçlenen bir düşman varken büyük hedeflere ulaşılamaz, önemli işler başarılamaz, uzun mesafeler koşulamaz. hedef ne kadar büyükse, iş ne kadar önemliyse, koşulacak mesafe ne kadar uzunsa, içimizdeki düşmanı da o kadar zayıflatmak gerekir. belki de bu yüzden, ortalama nüfusa göre koşucular genellikle biraz daha yardımsever, biraz daha sakin, biraz daha iyimser, biraz daha umutlu insanlar olarak atfedilirler…

14 Beğeni

antreman yükü
bisikletimin arka lastiğini hometrainer lastiği ile değiştirdim, hometrainer’ı tozlu kutusundan çıkardım… birkaç yıl önce ikinci elden 90TL’ye aldığım pistonlu-demir kasalı 1985 model kürek çekme makinesine ise resmen sarıldım… onlar olmasaydı bugünleri nasıl geçireceğimi düşünerek halime şükrettim… hepsi nabız denetimli (hafif/orta şiddette) olmak üzere, hemen hergün 45/60dk bisiklet + 45/60dk kürek antremanı yaptım. bazı antremanları ise hafif şiddetli kuvvet/ağırlık antremanları olarak yaptım; forumdaki tavsiyelere uyarak kuvvet antremanlarında sağ kasıktaki müzmin ağrıya odaklandım… Ramazan girince de -frene basmadım ama- ayağımı gazdan çektim. umuyorum ki yapamadığım antremanların acısını yakında çıkarırım… :grinning:

herşeyin yenisi, arkadaşın eskisi…
evin dışına çıkamadığım bu günlerde eski arkadaşları da ziyaret(!?) ettim. 'Forrest Gump’ı bilmemkaçıncı kez izledim. ‘Max Payne 2’ ile açılan aramızı düzelttim. dönerken ‘Balıkçı Kral’ (Fisher King) ziyaretini de yaptım… çok sayıda ‘Kayıt Dışı’ bölümünü yine izledim, izleyemediklerimi de telafi ettim; zaten insanları köleleştirmek isteyen sinsi bir planın :eye: varlığından işkilleniyordum, artık şüphem kalmadı…

yapaylara veda
görsel medyamız sağolsun, kedi olalı sonunda bi’ fare tuttu: yapay şekerlerin bağışıklık sistemini nasıl zayıflattığını profesörlerden uzun uzun dinledim. yapay şeker moleküllerinin hücre savunma duvarını nasıl yıprattığını öğrendim. virüslerin şeker moleküllerine nasıl tutunduğunu, böylece nasıl tüm vücudu gezebildiğini öğrendim. zaten hazır gıdalarla (özellikle yapay şekerlerle) pek aram yoktu ama arada bir sıcak_süt + çikolatalı_bisküvi kaçamağı yapardım. sonuçta sıcak süt kaldı :milk_glass: ama bisküvi ile ilelebet vedalaştım…

çekilmesi gereken başa gelir…
düşünecek çokça vaktim de oldu: koşamadığım bu günlerde Ayrılık da Sevdaya Dahil fikrini çok düşündüm… ayrıca en değerli elmasların yerin altındayken en yüksek basınca&sıcaklığa maruz kalanlar olduğunu düşündüm, en değerli incilerin kendi kabuğunda en uzun süre kalanlar olduğunu düşündüm… ama en çok da koşuforum’dan öğrendiğim işin aslı ‘başa gelen çekilir’ değildir, aslında ‘çekilmesi gereken başa gelir fikrini düşündüm… çekmem gerekenler başıma geldi ama, tüm bunların başıma gelmesinin sebeb-i hikmeti neydi…? :thinking:

aman ölüm zalım ölüm, üç gün ara ver…
hergün açıklanan vefat&yoğunbakım sayılarını kanıksamamak için elimden gelen herşeyi yaptım, ama yine de başarılı olamadım. başlarda biraz endişeliydim ama zamanla bi’ baktım ki unutmuşum: (ölümü) unutmanın biz insanlar için bir ödül mü yoksa ceza mı olduğuna karar veremedim…

zaman zaman “ben de o açıklanan sayılardan biri olabilirdim” diye düşündüm, hemen ardından da -hala alabiliyorken- derin derin nefes aldım. kendi ölümüm hakkında zihinde canlandırma antremanı yapmaya çalıştım ki ne kadar tuhaf bi’şey olduğunu kelimelerle anlatamam; “iyi ki mezar yerimi önceden satın almışım” diye kendimi avuttum. öğrendim ki Finlandiya’da salgın (sosyal izolasyon) boyunca maaşları devlet veriyormuş, gitmek isteyenlere iyi yolculuklar dilerim. satın aldığım mezar yerime gömülebilecek miyim bilmiyorum ama bildiğim birşey var; beni bu topraklara gömücekler… :tr:

çok yardım - az bela
hem hayatımdaki boşlukları düşündüm, hem de bu cümlelerdeki boşlukları düşündüm:
batıdaki ___ ülkesinin covid-19 nedeniyle uğradığı ekonomik zarar ___ milyar Avro/Dolar, bu ülkenin insani yardım olarak harcadığı miktar ise ___ milyar Avro/Dolar… ülkemizin salgın nedeniyle uğradığı zarar ___ milyar TL, “insani yardım” olarak harcadığı miktar ise ___ milyar TL…

belki de o ülkedeki insanlar az miktarda insani yardım yaparak kar ettiklerini düşünüyordu. yada belki ülkemizdeki insanlar bu kadar çok “insani yardım” yaparak zarar ettiğimizi düşünüyordu… sanırım hangi ülkenin ne kadar kar/zarar ettiğini/edeceğini biraz da zaman gösterecek…
şüphesiz ki bu kar/zarar durumunun çok sayıda farklı açıklaması yapılabilir. fakat benim zihnim (&kalbim) bu durumu bana “az ‘insani yardım’ çok belayı defeder” şeklinde açıkladı…

kendi içimdeki düşmanı zayıflatmak adına; artık daha fazla “insani yardım” vereceğim konusunda kendime söz verdim. çünkü covid-19 vücuduma geldiğinde ne kadar param olduğuyla ilgilenmeyecek, doğrudan görevini yapacaktır…

hem okudum, hem yazdım… yalan dünya senden bezdim… :tired_face:
masamda sürüklenip duran kitaplara tekrar göz attım. biraz da bilimsel makale&yayın okudum. okudukça biriktirdim, biriktikçe de yazdım. belirtmezsem olmaz; UltraKitap’ı baştan sona bir kere daha okudum. hep bilim|koşu kaynakları okumadım tabii ki, başka kitaplar da okudum… örneğin, hep okumak istediğim kitabı okudum; ayrıca "içimdeki düşman"a karşı başka alışkanlıklar da edinmeye çalıştım. ama burada onlardan bahsetmeyeceğim…

son kale
zencefil, zerdeçal+karabiber, yeşilçay, sarımsak, çörekotu yağı, ıhlamur, nane+limon, kuşburnu, kekik, ısırgan şeklindeki şampiyonlar ligi kadrosunu hep yakınımda tuttum. ayrıca kadroya yeni transfer olarak sumak bitkisini de ekledim… bilinçaltımın bana oynadığı bir oyun olsa gerek; rüyamda küresel ilaç şirketlerinin :imp: kuytu bir köşede avuçlarını oğuşturarak “biraz daha bekleyelim, nasıl olsa sonunda ağımıza düşecekler” diye mırıldandığını gördüm… :smiley: {daha çok beklersiniz, naniiiiik :stuck_out_tongue:}

her ne kadar sağlık bakanlığımızın açıkladığı 14 kurala uysam bile, her ne kadar sağlık ordumuza güvensem bile, her ne kadar filtreli/filtresiz maskelerin bir savunma hattı oluşturduğuna inansam bile; Son Kalenin kendi bağışıklık sistemim olduğunu anladım…

bi’yerlere varmak…
haftasonları evimden ayrılamasam bile, ormanlara-dağlara koşmaya gidemesem bile aslında bazı yerlere “varmışım” da haberim yokmuş. yani bir koşucunun ille de bi’yerlere varabilmesi için, her zaman uzun uzun koşmasına gerek olmayabilirmiş… bu yazıyı baştan sona okurken bunu anlayıverdim…

bugün günlerden ne…?
ve en tuhafı ise, evden çıkamadığım hemen hergün kendi kendime “bugün günlerden ne?” diye sormak zorunda kaldım; çünkü sürekli olarak ‘Bugün Aslında Dündü’ (Groundhog Day) filmine sıkışmış gibi hissettim…

başlayan herşeyin bir sonu olduğu gibi, nihayet covid-19 günlerinin de sonu göründü: hiçbir şey eskisi gibi ol(a)masa bile, yakında herşeyin bu kadar sıkı olması gerekmeyecek… belki önümüzde bir-iki yokuş olabilir, ama bundan sonrası hep düzlük (ve de yokuş aşağı) :slight_smile:

peki, bugün günlerden ne…?

bugün günlerden yarın, bugün günlerden umut…

iyi bayramlar Türkiye

:slight_smile:

3 Beğeni