Cappadocia Ultra Trail 2019

Ben bu sene yine CMT parkurundaydım.Niyetim 07:45 gibi bir derece civarında yarışı bitirmekti.Ama Göreme istasyonunda yarışı bıraktım.Başarısızlığıma mazeret diye değil, kulaklara küpe olsun diye yazayım.

Yarışa 2 gün kala grip oldum ve inadına ilaç kullanmadım.Niye diye sorarsanız; hayatım boyunca yarışlarda kullandığım mide koruyucu ilaçlar hariç kullandığım ilaç miktarı iki elin parmaklarını geçmez.40 yaşına geldim, serum nasıl birşeydir bilmem.Çok az hasta olurum asla ilaç kullanmam.Vücudun kendisinin halletmesini beklerim ama dediğim gibi öyle çok acı-ağrı da bilmediğim için böyle kendini bilmiş konuşuyorum.

Grip için ilaç kullanmamış olmanın diğer nedeni ise vücudumun bu hastalığa yarış esnasında nasıl tepki vereceğini görmekti (tabiki laz inadı da var işin içinde ).Daha büyük ve hedef yarışta böyle birşey başıma gelirse bir nevi simülasyon gibi gördüm olayı.Peki yarış esnasında ne oldu?Uçhisar’a kadar pek bir sıkıntı yaşamadım ama özellikle burun tamamen tıkalı olduğu için burun solunumu yapamamam etkisini artan hava sıcaklığıyla beraber birleştirince Göreme’de olay bitti.Yarışın devamını o halde sadece yürüyebileceğimi anladım ve bu da benim koşu anlayışımın dışında olduğu için de yarışı bıraktım.Bir daha başıma böyle bir şey gelirse yarışa yine gelirim ama istasyonlarda gönüllü olurum.Bu da ders oldu bana :grinning:

5 Beğeni

Benim çalışma alanım değil ama bu bahar hasta olduğumda klinikteki KBB doktoru arkadaşımın bana tavsiyesini ileteyim. Özellikle viral hastalıklarda erken dönemde egzersiz yapmanın, saunaya girmenin (bilinenin aksine) zararlı olduğunu; virüsün vücuda daha hızlı yayıldığını söyledi. Maratonüstü mesafelerde yarışı takiben ilk saatlerde immün sistemde düşüş oluyor. Hastalığa yakalanma veya mevcut olanın ilerleme ihtimali artıyor. Bence zorlamamak ile iyi bir şey yapmışsınız.

3 Beğeni

Öncelikle bitiren ve katılan bütün arkadaşları tebrik ederim,
ben de cut parkurunda yer aldım bu sene.
Ne yazık ki mental olarak hiçbir problem yaşamadığım yarışı 96.km de sakatlık yaşamamdan dolayı bırakmak zorunda kaldım, 100.7.km ye ayak sürüyerek geldim. kısaca bahsetmek gerekirse Taşkınpaşaya istasyona yaklaşırken sol bacağın kalça kısmına doğru bir çekme hissettim. İstasyona girdiğimde sağlık görevlisine bu sıkıntımı belirttim, beni idare edecek bir şeyler yapmasını istedim. sonrasında bir jel ile ovaladı o bölgeyi ve istasyondan ayrıldım. Çıkışımı gerçekleştirdim, hiçbir sıkıntı yoktu. Mental olarak da iyiydim, 24 saat de olsa biteceğini umuyordum her defasında. Uyku problemim de yoktu. Sonra 96 km olduğumu düşünüyorum (saatimin ve telefonumun şarjı bitmişti) yolun kenarına idrarımı yapmak için durdum. 10-15 sn civarı. sonrasında sola doğru dönüp ilk adımı attığımda inanılmaz bir ağrıyla karşılaştım. Şaka olmalı bu dedim, sol ayağım kıpırdamıyordu. Hemen, durduğumdan ve bacak soğuduğundan olduğu aklıma geldi ama ne yaparım diye düşündüm. Çok yavaş bir şekilde yoluma devam ettim, etmek zorundaydım. Karlık istasyonunda dinlenirim, iyi hissedersem devam etmeyi umuyordum. Çünkü çok yaklaşmıştım, hiç aklıma gelmezdi burada yarışı bırakacağım. ama daha önce karşılaşmadığım bir ağrı olduğu için yorum da yapamıyordum. Karlık istasyonuna girdim ve biraz oturdum, sonrasında ayağa bile kalkacak durumum olmadı ne yazık ki :frowning:
Hayatımda ilk defa bir yarışı bu şekilde bırakmak zorunda kalmış oldum.

O pazarda kayınvalideyi kaybedince cenaze işleri koşuşturma, daha yeni kendime gelmeye başladım. kafamı topladığımda daha uzun bir yarış raporu yazabilirim :slight_smile: ve yaşadığım sakatlığın ne olduğunu araştırırım.

tekrardan katılan herkesi kutluyorum, organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. :slight_smile:

5 Beğeni

Çok geçmiş olsun, allah rahmet eylesin Volkan Bey.

Çok teşekkür ederim Tuğrul Bey, saolun.

Bu yılki CMT raporu için blogumuza Manuela Soccol’u konuk ettik.

Manuela Soccol kimdir?
O bir olimpik atlet. Cappadocia UT’da hayatının ilk trail yarışını koştu. CMT parkur rekorunu alt üst etti… merak ettik, hikayesinin peşine düştük…

Kapadokya’nın tozlu patikalarına kattığı rengarenk enerjisini merak edenleri yarış raporuna bekleriz!

Not. Rapor dili İngilizcedir. Google ile tercüme edebilirsiniz.

Keyifli okumalar!

Team Run.BO adına,

8 Beğeni

Asla Durma Vlog596 | Salomon Cappadocia Ultra Trail CST 2019

Ben de bir keresinde boğazım biraz ağrıyor iken gider biraz koşar ter atar üstüne sıcak duşumu alınca hastalık başlamadan kurtulurum düşüncesi ile sonbahar soğuğunda biraz koştum ,duşumu aldım güzelce giyindim , hiç sorun yok . Eve dönerken otobüste titremeye başladım ama titremeyi kontrol edemiyorum yanımda oturan iyi misin diyecek kadar . Dilimi ısırmamak için çenemi birbirine bastırıyorum. Neyse yanımda oturan kişi yardım etti otobüsten indik , su ve kağıt helva aldım biraz kendime geldim . Gidip azıcık sıcak birşeyler de içeyim dedim. Bu sefer dıştan yanıyorum içime buz bombası atılmış gibi üşüyorum , böyle olmayacak dedim taksiye binip hastaneye gittim . Yüksek ateş yüzünden hemen bir iğne yedim . Sonra biraz serum . Böyle giderse buz banyosuna alacağız dedi ama gerek kalmadı şükürler olsun ki. Belki doktor anlayacağım dilde söyledi , boğazımdaki mikropu kana karıştırmışım . 5 günlük 10 adet ağrı verecek iğnelerim ile evin yolu tuttum.Biraz hipotermiye benziyor ama süreç boyunca üşümedim , açta değildim soğuğa maruz kalmadım terli iken . Anladım ki azıcık bile olsa hasta halde koşmamak lazım .

2 Beğeni

Kitaplari Kosturan Kadin / Bahar Baltacı / Cappadocia Ultra Trail 2019 - 119KM - 63KM- 38KM

Gitmenin varmakla bir ilgisi yok…

İnsan vücudunun sınırı olmadığını öğrendim şu son 2 yılda…

Önce kendimde olduğunu düşünmediğim yerleri keşfettim sonra da aslında her şeyin doğrusunu yapıldığında ve inanıldığında ne kadar sınırsız varlıklar olduğumuzu gördüm.

2018 Mart ayında Efes Ultra ’da 25 km koşarken koşuya tövbe eden ben aynı yılın Ekiminde Kapadokya ’da 38 km, İda ’da 36 km koşmuş ve zorlanarak da olsa yarışı bitirmiştim.
Farklı yarışlara gidip o “ Mutluluk Çizgisi ”nden geçtikten sonra hep aklımda aynı soru vardı. Acaba daha fazlası mümkün mü ?
Ben yaklaşık bir yıl önce hızlı bir koşucu olmaktansa uzun mesafe koşan (ya da en azından yo kat eden diyeyim J bir koşucu olma kararımı verdim.
Ocak 2019’da hayatımda hiçbir şey için bu kadar heyecanlanmamıştım. Ta ki Tahtalı Run to Sky yarışına karar verene kadar. Öncesinde Nisan’da koştuğum 45 km Latmos Ultra güzel antrenman oldu. Baktıkça içimin gittiği, parkurunun neredeyse tamamını Uzay üstünden izlediğim ve zihnime kazıdığım yarışta ayaklarım yere güzel bastı ve Cut-Off 15 saat olan 63 km yarışını 13:57’de bitirdim.
Bir eşiği geçtim…

Ultra mesafeler koşmaya başlamış ve ultra bir yaşam şekline bürünmüş hayatım 2019 yılının son çeyreğinde yolunu yine “Güzel Atlar Ülkesi” Kapadokya’ya düşürmüştü.

Geçen yılki gibi Perşembeden bittiğim Ürgüp bizi yine güzel karşıladı. Aynı camianın içinde aslında samimi bir komün olduğumuzu hissettiğim o anları çok seviyorum. Fuar alanında gezmeler ağabeylerimizden tavsiyeler arkadaşlarla kahve bira sohbetleri eşliğinde yine her sohbetin sonu “abi parkur efsane ya” şekline dönüyor ama size bir şey diyeyim… Abi parkur harbiden efsane ya J

Perşembe günü kitleri almaya gittiğimizde randevu alarak gitmek oldukça mantıklı bir fikirmiş bir daha anladık. Sıra beklemeden hızlıca işlerimizi hallettik. Organizasyonun sistem oalrak oldukça oturması ve yıldan yıla üstüne koydukları artı değerler farkı gösteriyor ve bizi buraya daha çok çekiyordu.

Cuma günü expo alanının oralarda vakit geçirip dostlarla vakit geçirdikten sonra erken saaterde odalarımıza çekildik ve sabah hazırlıklarımızı yaptık.

Cumartesi

Saat 05:00
Günü ne şekilde saat kaçta bitireceğimi düşünmeden uyandım. Her yarış sabahında olduğu gibi birden gözlerim açıldı ve sessizleşmeye başladım. Korku gibi bir şey. Bu duyguyu seviyorum. Beni diri tutuyor. Ufak tefek bir şeyler yedikten sonra başlangıca doğru giderken soğuyan hava ve heyecanımın artması yine çişimi getiriyor J yapmaya yer bulamadım ama bir yere yaparım ya illa ki J

Start verildi ve koşu başladı demeyi buraya uygun görüyorum çünkü “Güzel Atlar Ülkesinde” start ile birlikte hep birlikte at gibi koşmaya başladık. Sadece jokeyimiz eksikti J

Çıkıştaki ilk yokuş ve kalabalık etkisiyle zaten koşmayı düşünmediğim yer iyice keyife döndü. O da ne !!! Önden biri batonunun yarısını düşürdü. Hey hangisiydi. Yahu şu koşan mı yoksa ??? YOO hepsi koşuyor bunların. Hangisinde baton var hızlıca kontrol edeyim derken arkadan biri “Turunculu düşürdü” diyor ve gözlerim “Black Mirror” dizisindeki göz bilgisayarları gibi turunculuyu arıyor. Heh işte orada. Yahu dursana be adam bak hala koşuyor. Ulen bir de mavi şeyi sallanıyor arkasından. 119 koşacak adam ama batonunun yarısı elimde neyse ki bir deparla yetişiyorum ona. Omzuna dokunduğumda yabancı olduğunu aaanayıp harika kraliyet ingiliççemle “dis is yor poool “ diyorum o da duruyor ve bana çok minnetkarvari bir bakış atıyor. Hadi yine iyisin köftehor hadi git şimdi koş J

Güldük eğlendik tamam parkura dönelim.

Şimdi efenim bakın ben dünyadaki birçok koşuya gitmemiş ama neredeyse Ultra Trail World Tour kapsamındaki bütün koşuları YouTube sayesinde izlemiş biri olarak size şunu diyeyim. Burası innaılmaz güzel. Gerçekten harikalar diyarı mı dersiniz ne dersiniz bilmem ama sabah 7’de başladıktan sonra Turasanın ordan (İsim verdim ama reklama girmez umarımJ sola giriyorsunuz ve yaklaşık 500 metre sonra karşınıza dünyada koşarken eşine rastlanmayacak balonlar çıkıyor. Ağzım açık kaldı ve öylece bakakaldım. Ulen keşke birine foto çektirseydim şurda be zaten yarış patlayacakmış ( dur oraya gelicem)

Neyse bu harika manzaralar eşliğinde single track denilen yol iyice metrobüs kuyruğuna döndü.
buralarda hafif inişli ara ara çıkışla devam ederken eşin dostun şakaları aman efendim sana 5 dakika takarım oğlumlar eşliğinde gidiyoruz J Bazı ağabeylerimizin “Hilmi hadi hadi beraber gidicez” eşliğinde en az 60 en fazla 115 km yolları olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.
Teknik kısma gelirsek benim 63 km koşacağım bir yarışta buraları gayet yavaş sakin hatta fıtı fıtı koştuğumu söyleyebilirim. İbrahimpaşaya gelirken köy meydanında olan Cp köyün hafif dışına taşınmış. Sanırım trafiği engellemeyelim diye :slight_smile:

İbrahimpaşa sonrası çıkış biraz daha arttı ve eğimsel olarak sertleşti. Geçen seneye göre buraları biraz daha hızlı çıkıp yer yer koşarak ya da tempolu yürüyerek geçtim. Sonrasında biraz fazla çıkmış olacağız ki iyice bir iniş geldi ve buralarda güzel koştum ama iyi koştuk J

Uçhisara gelirken bakınca da çok dik görünen Uçhisarın ta ucuna çıktık nerdeyse. Çıkarkenki Arnavut kaldırımlı taşların sağı ve solu gerçekten harika meyve sebze ve çiçek bahçeleriyle örtülüydü. Koşma hak getire yürüyüş hızım da düşmüştü çünkü sonradan bakınca %25 eğim oranlarını gördüğümüz bir yerdi. Uçhisar kontrol noktasında özellikle Aykut Çelikbaş abiyi görmek güzel motivasyon sağladı. Bu abimiz ki Spartathlon denilen 246 km’lik yarışı 5. Kez bitirdi ve benim suyumu doldurdu. İşte bu Ultra ruhudur. Cansın @aykutc abi
Uçhisar inişi çıkışı kadar sert oldu ve kontrollü şekilde dar patikadan aşağı indim. İn çıklı olan Göreme Cp’ye kadar tatlı tatlı gelirken bommmm……
Sanırım 29. Km idi. Sol dizimin kalf kasını geren kısmında bir ağrı. Önce önemsedim. Sonra daha da önemsedim. Koşarken ağran kalf ve diz yürürken bir şey yapmıyordu. Biraz esnettim baktım değişen bir şey yok. O anda anladım ki bu yarış başka bir deneyime dönüşecek.

Yürüdüm…

34 km boyunca…

Göreme noktasına gelince soğutucu sprey ile tedavi yaptırdığım diz koşmaya kesinlikle izin vermiyor ben de tabi ki onunla didişmiyordum.
Sen kazandın ama ben kaybetmedim sevgili dizim. Ben seni yormayacağım koşarak ama sen bana bu yarışı yürüyerek bitirmem yardımcı olacaksın. Sonra seni ödüllendiricem J

Evet arkadaşlar kanalıma hoş geldiniz. Yok bu burada değildi. J

Sanırım koşuyu bırakırsam iyi bir yürüyüşçü olduğumu anladım. 9 pace ile yürüyüp birkaç kişiyi geçtim ama tabi ki birçok kişiye yol verdim. Koşanlara saygı J

Çavuşine gelirken birkaç arkadaş sağolsun iyi misin diye yavaşladılar ama maşallah hepsi çok iyiydi hepsine yürürken tezahürat yaptım ve koştular. Aslansınız beee J

Akdağ selam dostum. Adını çok duydum. Sana saygı duyuyorum… Bak zaten dizim sakat. Azcık yardımcı olursan sevinirim dedim ve yardımcı oldu J yardımcı olan ondan ziyade sanırım Mayıs ayında Tahtalı için hazırlanırken yaptığım tepe tekrarlarıydı. 1000 metrelik yüzde 20 eğimli bir yeri yavaş yavaş gelenlere alkış yaparak çıktım. Aynı yarışın hem koşucusu hem de destekçisi oldum nasıl ama J

Burayı çıkıp uzunca bir düzlükte 4 pace koştuktan sonra şaka şaka tabi ki yürüdüm. Akdağ kadar olmasa da iyi bir yokuşu çıktıktan sonra baya bir düzlük ve ardından gelen inişlerin ardından Akdağ cp si köprüden önceki son çıkışı temsil ediyordu. Burada fazla oyalanmayıp bir şeyler ağzıma attıktan sonra doğa yürüyüşümü devam ettirdim.

Akdağı çıkarken dizine kramp giren Fahri ismindeki arkadaşı Akdağ cp den sonra tekrar gördüm ve bu sefer durumu daha fenaydı. Dizine biraz masaj yapıp onu yürüyebilir hale getirdikten sonra onunla bir saat kadar yürüdük ve o koşarak finişe girdi. Vay be sen adamı hayata döndür o son metrelerde seni satsın =) şaka şaka şimdi burada yazıyı okuyorsa kendisi ben kırılmayayım diye finişe koşarak girmek istediğini söyledi. Tabi ki en güzelini yaptı. Bravo Fahri J

Ben de sağa sola af atarak finişe gelirken karşıdan sevdiklerimi görünce bir mutlu oldum ama tabi ki keyifli bir yarış değildi.
Böylelikle geldik bir güzel maceranın sonuna.
Koşucular ersin finişlere, okuyanlar gelsin Kapadokyaya J

Artılar ım

  • Mental kuvvetim artmış yoksa o kadar yürüyerek yarış mı biter lan J
    *Kötü hissedilen anlardan da eğlence çıkartmak önemli.

Eksilerim
*Hedef yarıştan iki hafta önce 56 k yarış koşulmazmış.
*Kuvvet, trailin her şeyidir.
*İyi dinlendirme önemli.

Organizasyon Artılar
*Randevu sistemi ile kit almak çok rahat.
*Youtube canlı yayın güzel inovasyon.
*Selfie yüz tanıma sistemiyle fotoğraflara ulaşmak güzel.
*Yarışçıların göğüs numarasına göre kategorize edilmesi.

Organizasyon Eksiler
*Yarış başlarken müzik olmaması

11 Beğeni

Kıymetli dostum Çağatay ın 119 k videosudur

6 Beğeni

Yol, yola hiç çıkmayan ya da yeni çıkanlar için uzundur…

İşte bu sebepten bu 63km’yi bitirebilirim. Yol, benim için uzun değil…

Bu satırlarımı da yine bir seyahatimde Erzurum’da yazmaya çalışıyorum mesela. Üzerimde finisher polarımla, dağ manzarasında…

17 Ekim Perşembe akşamı eve işten geç gelip, 18 Ekim cuma sabahı erkenden 2 çift olarak otomobille yola çıktık. Ben 63’ü deneyecek, Göksel ve Arzu 38’i koşacak, eşim de benim yanımda olacaktı.

Cuma günü, 13:30 gibi Ürgüp’e vardık. Elimizdeki otel isimleri ilk başta farklı gibi dursa da birinin İngilizce birinin Türkçe yazıldığını farkettik. Yani büyük şans eseri aynı otelden yer ayırtmışız. Start noktasına 500-600 metre mesafede temiz bir oteldi.

Yemek, kit teslimi, fuar alanı üçlüsünden sonra erkenden odalarımıza çekildik. Çipli numara kağıdındaki yükseklik grafiğine kontrol noktalarının, tam kilometrelerini yazdım. Yarış kitabındaki kontrol noktalarına giden servis saatlerinden, kendi hızımı düşünerek eşimin kullanabileceği servisleri işaretledim. Çantamı hazırladım. Olası iki kıyafetiminden hangisini seçeceğimi sabaha bırakıp yattım.

Artık ezberlediğim yükseklik grafiğini son bir kez zihnimde gözden geçiriyor, müziği nerede açacağıma, batonu nerede çıkaracağıma ve bunun gibi ayrıntılara son rötüşleri veriyordum.

Sabah 04:30’ta kalktım. Kahvaltımı yapıp geldim ve 1 saat daha yatakta uzandım. Starta 40 dakika kala eşimle vedalaşıp yola revan oldum.

Uzun koşular için kafamda şöyle bir benzetme var. Bir masanın etrafında oturmuş on kişiye, ortadaki koskocaman tenceredeki çorbayı çay kaşığı ile sırayla dağıtmak. Büyük bir sabır işi yani. Bir yerde birine büyük kaşık veya kepçe ile verince asla finalde eşitliği sağlayamazsın. Hızlı koşan biri olmadığım için bu senaryoya ile yavaş yavaş koşarak mesafeleri almaya çalışıyorum.

Bu düşüncelerle starta yürürken, motosiklet camiasından tandığım tecrübeli bir dağcı olan Kayseri’den Nurettin’i gördüm. O da 63 startı alacakmış. Çok güzel bir karşılaşma oldu.

3 ITRA puanım ile arkalara yakın bir yerden start aldım. Puan sistemi olmasa da çok önlerde olmazdım zaten.

Ürgüp’ün paket taşlarının bittiği, sağdan balonların yükseldiği toprak düzlükte yanımdaki arkadaş “Where are you from” diye sohbeti başlattı. “Istanbul. You?” şeklindeki cevabıma “e ben de İstanbul” deyince çok güldük. Bir Temel fıkrasının içine girip çıktık sanki bir an.

1 saat 29 dakikada İbrahimpaşa kontrol noktasına vardım. Su doldurup bir mandalina alıp devam ettim. Zaman limitinin sadece 31dakika önündeydim. İznik 55’te ilk istasyonda limite yakın gelip tedirgin olmuş, sonra arayı açmıştım.

İnsan, kınamadığını yaşamadan ölmezmiş derler. Bir gün kamp attığım bir yerde otomobilinin bagajından outdoor mağazasından yeni alınmış hiç kullanılmamış çadır, uyku, tulumu, mat çıkaran birilerini görüp, eleştirmesem de şöyle bir bakmıştım. Ben de bu yarışa yeni aldığım batonlarımı paketinde getirdim İstanbul’dan. Bu yarıştan önce de hiç deneme fırsatım olmadı. Bir çok video izledim. Teknik yönüme güvendim. Yokuşlar başlayınca batonları çıkardım, önceden belirlediğim yükseklik ayarına getirdim. Ters el, ters ayak şeklinde fena gitmedim. Fakat baton kullanılmayacak yerlerde taşımasını beceremedim ya da hemen alışamadım. Sonra batonları çantaya takıp, Akdağ girişinde almak üzere bir daha ellemedim.

Uçhisar kontrol noktasına doğru ilerlerken yanımda koşan yabancı bir kadın koşucu ile sohbet ettik. Kanada’dan bu yarış için geldiğini söyledi. Dünyada 5-6 yarış koşacaksam bir tanesi kesin burası olur diye de ekledi. Bu yarışın, bu parkurun insanlarda bıraktığı etki okuduklarımdan, düşündüğümden de fazlaydı.

Uçhisar kontrol noktası adı gibi uçtaydı. Son 1-1,5 km’lik paket taşlı çıkış beni benden aldı resmen. Bir ara burası böyleyse Akdağ nasıl ola ki diye düşünmedim değil.

Uçhisar kontrol noktasına zaman limitinin 44 dakika önünde girdim. Çorba, kola, mandalina götürüp biraz dinlenip devam ettim. Koşu ile beraber yine kola içmelerim başladı. Normalde kolayı asla içmem. Koşarken kontrol noktalarında çok iyi gidiyor melet.

Her zaman mesafeyi, hızdan daha çok önemsemişimdir. Bu bisikletli seyahetlerimde de böyle oldu, motosikletli seyahatlerimde de böyle oldu. Şimdi trail koşularında da aynısı. Bu yarışta parkur belirlerken şöyle düşündüm. 38K’ı bitiririm, 63K’ı emin değilim ama bitirebilirim, 119K’ı şu an bitiremem. O zaman hedef 63K. Bitirip bitiremeyceğinin hesaplarını yapma, strateji yapma ve uygulama. Aynı şekilde Nisan ayında İznik’te düşünmüş ve ilk trail yarışımı 55K olarak seçmiştim. Zaman limitine 30 dakika kala bitirmiştim. Dedim ya hıza takılmıyorum. Ama diğer yandan bu parkurları nerdeyse hiç yürümeden bitiren üst düzey koşuculura da saygım çok büyük. O bambaşka bir dünya.

Orada, bitirilecek bir yol varsa, bitirilir…

Uçhisar’dan Göreme’ye olan parkur kısa ve yokuş aşağı ağırlıklıydı. Bu fırsatı değerlendirmeli zaman limitinle arayı biraz açmalı diye düşündüm. Akdağ’da zaman kaybedersem telafisi olsun. Eşimin beni beklediği Göreme istasyonuna zaman limitinin bir saat önünde geldim. Banka oturdum, eşim yiyecek içecek taşıyordu bana. Bu kontrol noktalarında birisinin servis yapması da çok güzel oluyormuş. :slight_smile: Bunun yanında kontrol noktasında sevdiğin insanı görmek de güzel oluyormuş.

Göreme ile Çavuşin arasındaki yaklaşık 12 km’lik yolu, 3 km çıkış 3 km iniş 3 km çıkış 3 km iniş diye sıralayabilirim. Bu yolun bir kesiminde 38K koşanlar ile buluşyordu parkur. İstanbul’dan birlikte geldiğim Göksel ve Arzu’ya bakınırken efsane koşu grubu Bikoşu Adana’dan Dilem’e rastladım. Bir süre kendisi ile sohbet ederek devam ettik. 119 koşan BKAlılara iyi dileklerimizi yolladık. Çavuşin kontrol noktasına zaman limitinin bir saat önünde gelip, on dakika kadar uzanmayı planlıyordum. İstasyona zaman limitinin 50 dakika önünde gelebildim. Bankta ya da yerde uzanırdım diyordum ki Çavuşin kontrol noktasının çimenli bahçede olduğunu görünce nasıl mutlu oldum. Hemen çantayı çıkarıp çimenlere uzandım. Bu arada bu kontrol noktasında da beni yalnız bırakmayan eşim bana çay alıyordu içerden. Çay ile birlikte bir de kas gevşetici krem getirmiş. Yan diz bağlarıma kas gevşetici sürüp masaj yaptı. Bu istasyonda batonlarımı çıkarıp, kulaklığımı taktım. Artık müzik yayını başlıyor.

Koşularımda müziğin nerede başladığı çok önemli. Bu parkurda Akdağ’ın başında müziğe başlamak çok iyi bir karardı. Akdağ’ı çıkarken dinlediğim müzik, yarış başından beri açık olsaydı o kadar etkili olmayacaktı diye düşünüyorum. Akdağ çok acayip bir yer. Batonları, adımlarımı, nefesimi bir senkrona oturttup sabit hızla çıkarken Akdağ’ı, kulağımda Yavuz Çetin’in gitar nağmeleri insana çok farklı şeyler sorgulatıyordu. Akdağ’ı çıkıp düzlüğe ulaştığımda hızlı bir şekilde yürüyerek ilerledim. Bu trail yarışlarda hızlı yürüme avantajını çok kullanıyorum. Koşmadığımda hızlı yürüyorum. Dik çıkışlar haricinde normal hızla yürüdüğümü pek hatırlamam. Akdağ kontrol noktası aşağıda ufacık gözükmeye başlamıştı. Batonları çantama koymamıştım, elimde taşıma içini de çözemedim henüz. Batonları arkama doğru çok serbest tutarak aşağı doğru koşmaya başladım. Batonların uçları yerden arkamdan geliyorlardı tozu kaldırarak. Bu bir yöntem mi ya da doğru mu bilmiyorum ama ben rahat ettim. Bir yandan da yol üzerinde hızlı giderken batonun takılıp tehlike oluşturabileceği şeyleri tarayıp duruyordum. Akdağ kontrol noktasına da zaman limitinin 33 dakika önünde gelmiştim. Demek ki Akdağ çıkışında biraz vakit kaybetmişim. Su doldurup, mandalina yiyip devam ettim.

Son 8,8 kilometrede önce soldan güneşin bir bakır tepsi gibi batması, hava kararınca üzüm bağlarının arasından kafa feneri ışığı ile ilerlemek eşsiz deneyimlerdi. Bu anlar da Akdağ çıkışı gibi insanı duygusallaştıran anlardı. Bir ara dinlediğim şarkılara yüksek sesle eşlik eder buldum kendimi. Artık önümdeki arkamdaki arkadaşlara nasıl bir eziyet olduysa bu. :slight_smile:

55.km’den sonra koştuğum her kilometre bugüne kadar koştuğum en uzun mesafe olduğu için daha bir değerliydi benim için. 8 adet böyle kilometre geçip 63.km’de büyük tunç kapıların kapanmasına 30 dakika kala o mabede girdim. Sevgili eşim, Göksel ve Arzu beni bekliyorlardı. Kenarda tam tamcılar :slight_smile: Her şey, her şey çok güzeldi…

Hafta sonu uzunları ile pazar sabahlarından çaldığım sevgili eşime çok teşekkürler,
Yol arkadaşlarımız Göksel ve Arzu’ya çok teşekkürler,
Kontrol noktalarında canla başla çalışanlara çok teşekkürler,
Yolları kesen emniyet güçlerine çok teşekkürler,
İki kelime İngilizce konuştuğumuz İstanbul’lu Mehmet’e çok teşekkürler,
Sayesinde biraz hızlı koştuğum Dilem’e çok teşekkürler,
Whats up gruplarından soran, tebrik eden aile bireyleri ve arkadaşlarıma çok teşekkürler,
Bu organizasyonu, bir sürü detayı ile kusursuz hale getiren organizasyona çok teşekkürler,
Okuyarak paylaşmama izin veren size çok teşekkürler,
Ve onu bitirmeme izin veren yola çok teşekkürler…

Yol, hiç bir yere gitmez. O bir durma biçimidir…

Volkan GÜNDÜZ / 2553

8 Beğeni

Bu postu gördüğümde videonun yarısındaydım. Çok başarılı bir video olmuş, ayrıca arkadaş çok güzel Kapadoçya diyor :slight_smile:

1 Beğeni

Meriç arkadaşım vidyomu paylaşmış. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Onun sayesinde bu forumdan haberim oldu. SesliSözlükten okunuşuna bir daha baktım. Kapadoçya değil de Kapadoşya diye okuyor yabancılar. Benim kulağımda Kapadoçya kalmış :grinning: Kamboçya gibi oldu

3 Beğeni

CMT için parkurda çekilmiş 84 ayrı videoyu, 3 ayrı kamera çekimini anca biraraya getirip toparlayabildik…

Keyifli izlemeler!

16 Beğeni

Elinize sağlık. Böyle videolar parkuru kısmen de olsa tanıma, bu tür bir yarışmanın neye benzediğini görmek açısından çok yararlı oluyor.

1 Beğeni

elinize, emeğinize sağlık. güzel bir kolaj olmuş.

1 Beğeni

Merhaba

Parkurun harikaligini göstermek icin bir video da ben yaptım :slight_smile:

Herkese iyi seyirler…

9 Beğeni

Cappadocia UT’nın 12 saatlik canlı yayını dün kendi Youtube kanalında yayınlandı.

Yarışın içinde olduğum için yayını yeni izleme şansım oldu.

Starta dikkatinizi çekerim. Başka hangi uluslararası yarışta, “uluslararası elitler” arkadan start alır?

6 Beğeni
2 Beğeni