— Biz organizatörlerin gözünde ‘sporcu’ değil, ‘spor turistiyiz’. Turizm deyince de, 1 olan bize 10 olur. İşte Bodrum’da lahmacun. Organizatörler de zaten spor kulübü değil, genelde travel & event firmaları. Tabi bu Serkan beyin firmalar arasındaki fiyat ucurumunu aciklamaya yetmiyor. Firmalar arası fiyat farkı veya aynı firmanin farklı organizasyonları arasındaki korkunç fiyat farklılıklarını, belki Başaran’ın bahsettiği kitlelerin katılımı… daha doğrusu, organizatörün yüksek gelirli katılımcıları hedeflemesi açıklayabilir.
Ayrıca imece usulü ile… örneğin bir minibüs tutup 10-15 kişi ulaşım sağlarken, yolda çevirme olduğunda, bizden lisans değil, turizm acente belgesi istenecektir.
— Biz sportif faaliyetle değil, bir hobi faaliyetiyle meşgulüz. Daha koşmaya başlamadan, malzemesinin derdine düşüyoruz. Bu malzemeleri seçerken de, fiyat/performansa değil, fiyata bakıp, daha ucuz ürünlerin, bazı yerlerde daha işe yarar olduğunu görünce şaşırıyoruz. Decathlonda satılan bir ürünün, lider markaların ürünlerinden daha uzun ömürlü olabildiğini görünce şaşırıyoruz. Sponsor olduğu firmalara, kişilere, tanıtımlarına, reklamlarına harcadıkları paraları, doğal olarak ürün satış fiyatlarına yansıtan markaları daha kaliteli sanıyoruz. %2 performans farkına (ki bu %2 ancak extrem koşullarda dağda can kurtarmaya veya kürsüye cikarken işe yarayabilir) belki %200 fiyat farkı veriyoruz. Ama bu malzemecileri, organizatörler kadar elestirmiyoruz. Bunu onlar da (organizatörler) görüyor. Malzemeye veren bana da verir diye düşünebilirler.
-Sporcu organizatörler yok muydu… vardı. İstanbul, Bakiye Duran.
Kaçkar, Alper Dalkılıç, Kyzokos (M. Kızıltaş, yanlış hatirladiysam affola) Bu organizasyonlar içinde özellikle Bakiye Duran’ın koşularına burun kivirilirdi. Ayağının dibindeki koşuya gitmeyenler, Kapadokyaya giderdi. Aynı şekilde Kackarlar Ultra diye bir organizasyon var, devam ediyor mu, eder mi etmez mi bilmiyorum, ama UTMB Kackarlara geleceğini açıklayınca, sanki orada daha önceden organizasyon yokmuşcasına, UTMBnin organizasyonunu sabırsızlikla bekleyen yorumlara, gerek burada gerek sosyal medyada çokça denk geldim. (Fiyatlarını karşılaştırırsak bu örnekleri neden verdiğim belli olur)
-Yol koşusu ile patika koşusu arasındaki temel fark, katılımcılarının koşuya yaklaşım şeklinden kaynaklanır ve bu da organizasyona yansır… ya da tersinden bakalım, organizasyon ana amacı spor olan, minimal bir etkinlik düzenler. Yolcu dediğimiz ve sporcu kimliğine daha haiz kişiler gelir koşar, sonucuna bakar, sevinir veya üzülür. Ama bu yol koşullarına katılan, hepsi olmasa da bazı patika kosuculari, finişi geçince madalyasından, sonucundan önce, ikramları düşünür. 100TL verip Zeytinburnu Cumhuriyet Koşusuna katılmayıp, 1200TL’lik İSTFAST’i eleştiririz.
Gereksiz yerlere ‘talep’ yaratıp, 'arz’ın fiyatını eleştirmek’ten önce, bizim bir özeleştri yapmaya ihtiyacımız var. Biz müşteriyiz. Bizim gerçeğimiz bu. Ama yukarıda birçok arkadaşımızın da belirttiği üzere seçici davranmıyoruz. Bizi müşteri olarak görenlere karşı, bir müşterinin elindeki en büyük kozu kullanmıyoruz, satıcı seçmiyoruz. Biz bunu yapmıyoruz. Ama anlaşılan o ki, büyüttüğümüz organizatörler müşteri seçmeye başlamışlar.
Not: uzun süredir bu etkinliklerden uzağım. Ama daha önce katılırken de seçerek katıldım, organizasyonların parkurlarindan ayrı olarak, koşmak istedigim bambaska yerlerde bir kaç arkadaş buluşup gidip koştuğum gibi arkadaş bulamayıp ta şehirdışı solo koştuklarım da oldu. Kendi adıma katıldığım hiçbir etkinlikten maddi olarak şikayet etmedim, çünkü etme potansiyeli olan etkinliğe zaten baştan kayıt olmadım. Bu yazıdaki ‘biz’ kipini kullanma nedenim, birey olarak herhangi bir kişiyi kastetmedigim icindir.