Ultra patika yarışları insan dayanıklılığının hem fiziksel, hem de psikolojik sınırlarının test edildiği yarışlar. Birçoğumuzun bu yarışlara katılma sebebi bu sınırları zorlama isteği.
Yarış boyunca birden fazla zorlayıcı faktöre karşı dayanıklılık testi veriyoruz. Enerji ihtiyacı, susuzluk, sindirim, uykusuzluk, aşırı yorgunluk, negatif düşünceler, aşırı sıcak veya soğuk hava koşulları, yarış sırasında yaşanan sakatlıklar ve kramplar bu zorlayıcı faktörlerden bazıları.
Ultra yarışların popülerliği arttıkça bu yarışlarda zorlayıcı faktörlerle baş etme yöntemleri üzerine psikolojik araştırmalara olan ilgi artıyor. Birçoğumuz aslında farkında olarak yada olmayarak bu yollara başvuruyoruz. İnternette bu tarz psikolojik çalışmaları İngilizce kaynaklardan aramak için cognitive strategies for athletic performance diye arama yapabilirsiniz. Türkçe olarak da bilişsel psikoloji olarak arama yapabilirsiniz. Psikolojiye dair fazla bilgim olmadığı için araştırdığım kadarıyla kavramları açıklamaya çalışayım. Psikolojinin bu alt bilim dalı algı, mantık yürütme, bellek, düşünme, karar verme gibi konuları ele alır.
Ultra yarışlarda bilişsel stratejiler üzerine yapılan çalışmalarda iki farklı yöntem üzerine duruluyor: associative ve disassociative yöntemler. İnternette bu yöntemlerin Türkçe’sini aradığımda literatüre asosiyatif olarak geçtiğini buldum. Daha iyi Türkçe çevirisini bilen arkadaşlar beni düzeltirse sevinirim. Şimdilik biz bu yöntemlere asosiyatif ve asosiyatif olmayan yöntemler diyelim.
Yarış sırasında asosiyatif düşünmek, fizyolojik ve diğer performansla alakalı vücudun verdiği uyarılara odaklanıp efor seviyesini arttırmaya yönelmek demek. Örneğin koşu sırasında hedefiniz belirli nabız, tempo yada güç aralığında koşmak ise asosiyatif yöntemleri kullanarak dayanıklılığınızı arttırmaya çalışıyorsunuz. Yine aynı şekilde, yarış sırasında ne zaman soda, tuz, hidrolit haplarını tüketeceğinize, ne zaman jel almanız gerektiğine odaklanıyorsanız asosiyatif düşünüyorsunuz.
Asosiyatif olmayan yöntemlerde ise vücudun ağrı veren sinyallerinden dikkat dağıtarak kurtulmaya çalışmak ve böylece zorlayıcı faktörleri düşünmeyerek performansı arttırmak amaçlanıyor. Koşu sırasında müzik dinlemek, seyircilerden destek almak, CP’lerde sevdiğin bir insanı göreceğini bilmek, kendi kendine motive edici konuşmalar yapmak, video çekmek, yarış sırasında diğer koşucularla sohbet etmek, yarış içinde şuraya kadar koşayım gibi küçük hedefler koymak gibi yöntemler. Örneğin Kapadokya’da 63 km koşmak ile düz bir yolda 63 km koşmak arasında çok fark vardır. İlkinde içinde koştuğun doğa senin dikkatine üzerine çekerek kendi bedeninin vereceği acı sinyallerini algılamamana yardımcı olur. Zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın.
Yapılan araştırmalara göre, yarış sırasında elit atletler kuvvetlerinden dolayı asosiyatif düşüncelere odaklanıp daha hızlı koşarken, elit olmayan atletlerse asosiyatif olmayan yöntemlerle bu kadar uzun mesafeleri koşabiliyor. Elit atletler yarış sırasında asosiyatif yöntemler kullansa da antrenman sırasında disasosiyatif yöntemleri tercih ediyor.
Yarış mesafelerinin de asosiyatif ve asosiyatif olmayan yöntemlerde etkisi var. Asosiyatif yöntemlerle daha hızlı koşarak kısa sürelerde bitirebiliriz. Yarış mesafesi arttıkça vücudun bu hızları uzun süre koruması kuvvet gerektirir. Bu yüzden ultra yarışlarda daha çok disasosiyatif yöntemler görürürüz. Dikkat dağıtmayı kolaylaştırması için de bu yarışlar genelde özel coğrafyalarda düzenlenir. Ben bu yüzden kapalı alanlarda, yürüme bandında yada stadyum pistlerinde düzenlenen 24 saat süreli yarış koşucularına büyük saygı duyarım. Asosiyatif olmayan yöntemler kolay kolay uygulanamayacğından Bu yarışların aynı süreli ultra yarışlardan daha çok fiziksel yeterlilik gerektirdiğine inanırım.
Maraton koşarken ise 4 saat altı, 3 saat altı gibi hedefleri tutturmak için sürekli nabzımızı ve tempomuzu akıllı saatler yardımıyla kontrol altında tutmaya çalışırız. Burada da asosiyatif yöntemleri kullanmış oluruz. Benim kişisel deneyimime göre maraton yarışları daha uzun mesafeli ultra yarışlarına göre daha zor. Bu yüzden katılacağım yol maratonu yarışlarının büyük organizasyonlar olmasını tercih ederim. Pragta bunu yaşamıştım. Seyircilerin ve atmosferin performansa önemli etkisi vardı.
Ben yarışlara geçen sene baharda başladım. Elit atlet olmadığım için genelde asosiyatif olmayan yöntemlere başvuruyorum. Yarışları kısa sürede bitirmekten öte fiziksel sınırlarımı anlamayı ve zorlamayı seviyorum. Erkenden yarışı bitirmek yerine uzun süre o ambiyansta bulunarak tadını çıkarıyorum. Elit atlet olmadığım için aksi zaten mümkün değil. Ya seve seve, ya söve söve o mesafe koşulacak
Katılacağım yarışları özenle seçiyorum. Coğrafyaların özel olması benim için çok önemli. Yarışlarda zamanın nasıl geçtiğinin farkına varılmayacağı, mesafaler geçtikçe büyülenip, ilerleyen mesafeleri merak ettiğim yarışları tercih ediyorum. Kullandığım diğer asosiyatif olmayan yöntem ise katıldığım yarışları GoPro ile VLOG olarak çekmek. Böylece yarış boyunca hikaye anlatarak dinç oluyorum ve yarış akıp gidiyor. Aynı zamanda kendi kendime konuşarak motivasyonal cümleler kuruyorum ve yarışı bitireceğime kendimi ikna ediyorum.
İnternette ultra koşulara yönelik ilginç çalışmalar var. Yukarıdaki bilgileri genel olarak şu kaynaklardan derledim:
Holt, Nicholas & Lee, Homan & Kim, Youngoh & Klein, Kyra. (2014). Exploring Experiences of Running an Ultramarathon. Sport Psychologist. 28. 22-35. 10.1123/tsp.2013-0008.
The Far Reaches of the Mind: Psychological Experiences That Contribute to Willpower and Perseverance of Runners During a 100-Mile Ultramarathon by Watkins, Rachel , Psy.D., Alliant International University, 2017, 183; 10286341
Buman, M., Omli, J. W., Giacobbi, P. R., & Brewer, B. W. (2008). Experiences and coping responses of “hitting the Wall” for recreational marathon runners. Journal of Applied Sport Psychology , 20 (3), 282-300. https://doi.org/10.1080/10413200802078267
Bu sene bitirdiğim 119 kilometrelik Kapadokya yarışının raporunda da asosiyatif olmayan yöntemlerin yarış performansıma katkısından bahsettim: