Sokaklarımızı, ormanlarımızı ve patikalarımızı terk ettik

Büyük şehirlerde bir kaç kurtarılmış bölge dışında sokaklarımızı arabalara, kamyonlara; orman ve patikalarımızı o da kaldıysa kontrolsüz sokak hayvanlarına terk etmiş durumdayız. Çok azımız evinden çıkıp şöyle bir 10K koşup tekrar dönebiliyor. Koşanlar ise ezilme tehlikesi atlatıp, açlıktan dezoriente köpeklerden sakınabilirse daha tehlikelisi insanlara maruz kalıyor. Şehirdeki çoğu insan, insan yapısı olmayan bir zemine en son ne zaman ayak bastığını hatırlamıyor. Belki de bu yüzden patika ve dağ koşusu sayısı yol maratonu sayısını geçmiş durumda. Çocuklarımıza belki bunlar bile kalmayacak. Sadece paylaşmak istedim.

3 Beğeni

Kesinlikle haklısınız. Haftasonu gelsin de ormana gidelim diye can atmamız boşuna değil. Bir çok insan otoban kenarındaki yeşil koridorlarda vakit geçiriyor mecburiyetten. Parklarımız çok az. Sahil bandı düzenlemelerinde ise beton ve bazen bisiklet yolu için yapılan boyadan başka bir malzeme kullanılmıyor. Toprak, betonun yanında ihalede para kazandırmıyor anlaşılan. Bir mimar olarak şehrin planlamasına üzülmemek elde değil. Başka ülkelerde birçok kentsel alanın planlanmasında yarışmalar düzenleniyor veya şehir planlama ofisleri tasarımlar geliştiriyorken, ne yazık ki bizde tek elden bir planlama dayatılıyor. Ulaşım merkezleri gibi hergün birçok insanın yararlandığı yapılar, bir oldu bittiye getiriliyor. “Martı olacak, çünkü öyle işte.” Her çıkan düzenleme ile, bir takım kurumları/denetlemeler saf dışı bırakmak amaçlanıyor.

Açmayacaktınız bu başlığı, yaraya tuz bastınız. Bu forum politik sohbetin pek yeri değil ama olay çatıp büyük oranda buraya dayanıyor ne yazık ki.

2 Beğeni

Amacım kesinlikle politik dokundurmalar yapmak değildi sadece durum tespiti idi. Örneğin 25 katlı binalar dikip sonra bunları orman evleri, yeşil evler veya doğa evleri diye adlar koyup, insanlara çocuklarıyla spora doyacakları mekanlar olarak yansıtmak ironik ve kesinlikle pazarlama becerisi olarak geliyor bana. Bence bu yüzden ultramaraton ve patika koşu camiası bu kadar hızlı büyümekte.

3 Beğeni

Hocam gercekten yaraya tuz basmissiniz. Ama oyle bir sey ki bu, cozumu yok. Ne derseniz deyin, ben bu konunun cozulebilecegine inanmiyorum. Tezim de su: Bogazici Koprusunun acildigi yilki Istanbul fotograflarina bakin lutfen. Aradan gecen zaman toplum olarak nereye evrildigimizi kanitliyor. Dikkat ederseniz iktidarlardan bagimsiz bu dedigim sey. Toplum istiyor, iktidarlar yapiyor. Toplum kim? Ben, siz, ailelerimiz, komsularimiz, arkadas cevremiz… Uzaydan gelenler degil.

2 Beğeni

Burası bu tartışma için uygun yer değil ve ben de konunun uzmanı değilim ama “kaçınılmaz bir realite” değil bu durum. Daha iyi bir şehir, ülke ve dünya olmalıydı. İçimizdeki yağmacıları dizginleyebilecek bir “şey” geliştirebilseydik bir şansımız olurdu.

Bu konuyu biraz da kış gelmesi, havaların soğuması ve antrenman yapmanın gittikçe zorlaşması nedeniyle sıkışmışlık duygusu ile açmıştım. Kışın günlük antrenmanlar için önerileriniz var mıdır? Özellikle günlerin kısaldığı, sıcaklığın eksileri gördüğü şu günlerde?

Konuya farklı iki açıdan bakmazsam çatlarım… :slight_smile:

  1. Bu durumu açıklayabilecek bir fizik yasamız var. Fizik hipotezi değil, fizik teoremi değil, bildiğin fizik kanunu… Termodinamiğin 2. yasası der ki bir sistemde entropi daima artar. Yani sistem hiçbir zaman durmaz, daima _yolda_dır… Çok fazla kafa ütülemeden :slight_smile: bir örnek verecek olursak; şimdi bir yere (örneğin bir şehre) bakıyoruz, bir süre sonra aynı yere tekrar baktığımızda orayı daha karışık ve düzensiz halde bulacağız…
  2. “İnsanların kendi işledikleri sebebiyle karada ve denizde bozulmalar ortaya çıkmıştır…”
1 Beğeni

Gel git yaparak yaşadığım iki şehirden biri 20 bin nüfuslu, diğeri 100 bin civarı. Genel olarak sokaklarda koşmayı seviyorum, bazen de ilçe stadında koşuyorum. Yazları tarlalara açılıyorum ki oraları çok zevkli. Tarlada insan falan olmuyor, üstümü bile çıkarıyorum koşarken. :slight_smile: Ancak kışın hava erken karardığı için şehir içinde koşmak zorunda kalıyorum. Yakın zamanda organize sanayi bölgesini keşfettim. İçi oldukça düz bir yer, fazla tırmanış yok, biraz var aslında da olsun o kadar. Aydınlatması da genel olarak yeterli. Trafik yoğunluğu da aşırı yok, arada kamyonlar, tırlar ve işçi servisleri geçiyor. Bir MDF fabrikasının dumanı hariç pek koku yayan fabrika yok. Köpek de çok fazla yok ama genelde bağlı bekçi köpekleri var. Birkaç yerde salık ve avlusunun dışına çıkabilen birkaç köpek var ama sıkıntı olmuyor, onlar takılınca peşime ben de onlarla konuşmaya başlıyorum, duruyorum zaten kuyruğu sıkıştırıp bu sefer onlar koşmaya başlıyor. Sokak köpeklerinden korktuğunuzu çok belli etmeyin, rahat ve umursamaz davranın ya da dostane bir şekilde konuşun; havlayıp havlayıp geçiyorlar genelde.

Ha geçen bir gün İstanbul’a uğradım bir günlüğüne, cidden orada insan ne yapar bilemedim. Kaldırımların üzerine kadar her yer araba dolu, hani yolda koşmasına koşarım da o sıkışıklıkta hiç de rahat olacağını sanmıyorum. Bence derhal İstanbul’a insan girişi yasaklanmalı. :slight_smile:

2 Beğeni

Vahim duruma bende katkı da bulunayım. İzmir iline bağlı bir orman köyünde yaşıyorum. Ormanda koşarken asfalt çalışması yapan ekiplere rastladım. Toprak döküyorlardı. Şaşırdım durdum, “buraya asfalt dökmeyi mi düşünüyorsunuz” diye sorduğumda “evet” dediler. Hızımı alamayıp “kafayı mı yediniz gardaş, burası orman arazisi ormanın içi” dediğimde şaşırdılar. Sonradan öğrendim ki oradaki bazı arazi sahipleri el altından usulsüz yaptırıyorlarmış. Amaç arazilerin değerini artırmakmış. Benim itirazımı duyan köylüler çok kıl olmuşlar.

3 Beğeni

Karanlığa küfredebiliriz, yada bir kibrit de biz çakabiliriz… Entropi daima artıyor, ama entropiyi kontrol edebilen devlet adında bir yapımız -çok şükür ki hala- var…

Konuyu, bahsettiğiniz yolun açık adres (GPS?) bilgisiyle (hatta dilerseniz fotoğraflarla) birlikte www.bimer.gov.tr adresine bildirebilirsiniz. Üstelik arzu ederseniz olayın sonucunu/sonuçsuzluğunu da burada paylaşabilirsiniz. Böylece hep birlikte görmüş oluruz; acaba hala umutsuz vaka mıyız, yoksa umutlu olunabilecek birşeyler de olabiliyor mu…

Vesselam…

2 Beğeni

Doğru söze ne denir? İzmirde yaşıyıp bulunduğum semt bakımından kendini oldukça şanşlı hisseden azınlıktan bir tanesiyim.Oturduğum semt çevresinde Kent ormanı ve Teleferik terapi ormanı bulunmakta. Koşu tarafından bakıldığında bu iki yer benim gibi birçok arkadaşın yarış organizasyonlarına hazırlandığı,sık sık antremanlar yaptığı bir nevi hazine.Diğer insanlar içinde bir mola,nefes alma,keyifli vakit geçirmek için birebir adres.Fakat ne yazık ki insanımızın duyarsızlığı ve düşüncesizliği yüzünden bahsettiğim yerler özellikle haftasonları çöp yığınağı haline geliyor. Tabii ki bununla birlikte sayılamayacak kadar çok ve zaman zaman saldırgan köpekler…Belediye görevlileri ile konuştuğum zaman bir hayvanın bırakıldığı yerden tekrar alınması hayvan hakları açısından mümkün olmuyormuş.Hayvan içgüdüsü gereği açsa veya hızla hareket eden birşey gördüğü zaman saldırabiliyor .İyi o zaman ısırıp koparsınlar birkaçımızı.Peki suçlu??? Hayvan hakları bu şekilde kullanılamaz ve doğru olan mutlaka başka çözümler bulunabilir.Kesinlikle bazı insanlara çöp atma kültürü diye birşey olduğunun öğretilmesi gerekir. Ama üzülerek belirtmem gerekiyor ki o kadar saygısız seviyesiz insanlar var ki herhalde öğretilme ve öğrenme seviyesi oldukça düşük olur.

2 Beğeni

Ben Anadolu’da yasiyorum. Burada da bahsi gecen problemler ve eleştirilecek yönleri yazmayla bitirlimeyecek kadar çok. Çok uzun hikaye, ciğerim yetmez ama hayatının bazı yıllarında İstanbul’da yaşamış biri olarak, bir arkadaşımın İstanbul’daki arkadaşlarımız için söylediği bir sözü paylaşmak istedim:

“Şu Çılgın Türkler” :sweat_smile:

2 Beğeni