Longest Night Run or Ride 45 K Ultra Yarış Raporum

Longest Night Run or Ride 45 K Ultra Yarış Raporum

Battım Çıktım Koştum Vardım

Son iki yıldır olduğu gibi, bu üçüncü yılda da ultramaraton kapanışını Longest Night 45 K. İle yaptım. Diğer yıllara nazaran ilk defa iki ayağım bir pabuca girmeden rahat rahat yarışa geldim ve kısmen sorun yaşamadan yarışı bitirdim. Hele geçen sene sakat sakat yarışa katılma gafletini gösterip ilk 10. km’den sonra dizimde nükseden ağrıyla yarışı bitirmemi hesaba katarsam, bu seneki yarışın keyifli geçtiğini söyleyebilirim.

Cumartesi günü saat 16.00’da kuzenim Hakkı (Özkarakaş) beni arabayla Sakarya’daki iş yerimden aldı ve birlikte arkadaşımız Kurtuluş’u (Toptaş) almaya gittik. Şansıma Kurtuluşla aynı sokakta oturuyoruz ve ben de bu sayede ayakkabılarımı değiştirme fırsatı buldum. Her sene olduğu gibi Salomon Speedcross marka ayakkabılarımı giyecektim, fakat son gün aldığım bilgi doğrultusunda önceki seneler gibi parkur çamurlu değilmiş. Bu yüzden Speedcrossları bırakıp New Balance Leedville Trail marka ayakkabılarımı aldım. Hafif bir ayakkabıdır ve ‘’kısmen’’ tüm zeminlerde iş görür. En iyi özelliği de konforlu olması ki bu ayakkabıyı giyerken hiç tırnaklarım düşmedi.

Yola çıktığımızda saat 04.30’du ve saat 06.00’da Çekmeköy Kebap Restoranında buluşacaktık. Redteam olarak yarış öncesi burada yemek yiyecektik. On beş dakika kadar geciksek de ilk gelenler arasında yerimizi alıp siparişimizi verdik. Farklı zamanlarda gelsek de yarış öncesi beraber vakit geçirip sohbet edecek vaktimiz oldu. Yemekten sonra Taşdelen Ormanındaki yarış alanına gidip coşkulu kalabalığın arasına karıştık. Geçen seneki gibi konser yoktu yada varsa da biz yetişemedik. Vardığımızda yarışın başlamasına 45 dk. vardı. İnsanlar sahnedeki Nesrin İşseven’le birlikte ısınma sporu yaparken ben telefonla video çekimi yaptım. Sonunda Redteam olarak bir araya gelip fotoğraf çektirip yarış zamanını beklemeye başladık.

Yarış başlamaya yakın başlama çizgisinde yerimizi aldık. Geri sayım başladı ve yarışa başladık. O da ne… On metre kadar koşmuştuk ki geri dönmek zorunda kaldık. İlk önce sekiz km. koşacak olanlar başlayacakmış. Onlardan sanrım on dakika sonra da biz başlayacakmışız. Neyse geri döndük, biraz daha bekleyip, zamanı gelince başladık yarışa. Başlarken karanlık ve kalabalığın etkisiyle hep birlikte başlamak yerine sadece Gökhan’la (Çağlar) beraber başladık. Kısa bir süre sonra yolda Elif (Ateş) ve Ünal’ı (Doğan) gördük ve onlarla koşmaya başladık. Kısa bir süre sonra 8 km koşanlar dönüş yoluna geçti ve bizimle aynı kulvarda karşı istikametten bize doğru koşmaya başladılar. Garip bir durum oluştu koşarken. Bir yandan koşuyor bir yandan da çarpışmamak için onlara yol veriyordum.

Dördüncü km’deki ilk istasyona kadar, dört kişilik ekip halinde beraber koştuk. Ben yarışa susuz başladığım için burada durdum ve diğerlerine gitmelerini söyledim. Suluklarımı doldurup koşmaya başladım. Birkaç dakika sonra aramızdaki 200 m farkı kapatarak onları yakaladım ve yeniden beraber koşmaya başladık. Bir süre sonra Tamer (Kurt) ve Erol’u (Dinneden) önümüzde koşarken gördük. Onları gördüğümüze sevinerek beraber koşmaya başladık. Artık ekip olarak çoğunluğu yakalamıştık. Erol ve Tamer kısa mesafeye kayıt yaptırmalarına rağmen 45 K koşmaya karar verdiler ve yol ayrımında bizimle birlikte sağ tarafa dönerek uzun parkuru tercih ettiler. Uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştim.

Hızımızı artırıp Gökhan’la önden koşmaya başladık. Diğerlerini geride bırakıp yalnız kalmıştık. Sanırım 15. km. ‘ye gelmiştik ki çamur deryasının içinden geçmek zorunda kaldık. O esnada Güven (Güçlütürk) abi de bizim yanımızda koşuyordu. Çamurların içinden geçerken yolun açısını geniş görmedim ve Gökhan’ın arkasından onun bastığı yerlere basmaya çalışarak geçmeye kalktım ki bir an da ayağım kaydı ve sola doğru çamurlu suyun içine düştüm. Neyse ki ellerimin üstüne düştüm. Eldivenlerim çamur içinde kaldı. Sol kolum da dirseğime kadar çamurlu suyun içinde kalarak ıslandı. Eldivenlerin çamurlu suyunu sıkıp çantama koydum. Saatimle bileğimin arası çamur oldu ve onun verdiği rahatsızlık ellerimi yıkama ihtiyacı hissettirdi. Ellerim üşüdüyse de çok rahatsızlık vermedi. Sapanca’da soğukta karların arasında özellikle eldivensiz koştuğum için bu tip durumlara kendimi alıştırmıştım.

Gökhan’la kısa bir süre beraber koştuktan sonra yolun sağında ince ince akan bir su gördüm. Ellerimi bu suda yıkandım ve artık kendimi daha temiz ve rahat hissediyordum. O sırada Gökhan’la birbirimizi kaybettik ve ben geride kaldım. Yolda ilk önce karşıma Sema (Buldanlıoğlu) hanım çıktı. İki kişi beraber koşuyorlardı. Sema hanımla selamlaşıp hızla yanlarından geçtim. Akabinde birkaç kişiyi daha geçtim. En son Güven abiyi de geçtim; fakat bir türlü Gökhan’a ulaşamıyordum. Aşağı yukarı sekiz km kadar yalnız koştum. En son 25. km’deki istasyonda Gökhan’la karşılaştık. Fazla oyalanmadan bir şeyler atıştırıp yola koyulduk. İki üç km kadar beraber koştuktan sonra hem Bakiye Duranın yarışları hem de geçen seneki gece yarışlarından hatırladığım yokuşlu kısma geldik. Sola doğru dik bir rampa başladı. Gökhan önümde hızlı çıkmaya başladı. Son 8 km boyunca 5 pace ile koştuğum için yokuşta yavaşladım ve Gökhan’ı kaybettim. Uzun bir süre yalnız koştum ki bundan şikâyetçi olduğum söylenemez. Yalnız koşmayı oldum olası sevmişimdir. Karanlıkta çok göremesem de sol taraftan akan bir su sesi geliyordu. Bir süre sonra yol sağa doğru kıvrıldı ve bu seferde sağa taraftan akan su sesi gelmeye başladı. Artık yorulmuştum, bacaklarım kasılmaya ve ağırlaşmaya başladı. Koşuyordum fakat yavaş koşuyordum. Saatime bakınca 9 pace ile koştuğumu fark ettim ve yavaş koştuğum için kendime kızmaya başladım.

  1. km’de yoğun çamurla karşılaştım ve koşmak mümkün olmadığı gibi yürümekte güçleşti. Neyse ki çamurlu kesim ara ara karşıma çıkıyordu ve fırsat buldukça koşmaya çalışıyordum. 30. km’deki istasyona yaklaşırken dik bir rampayı çıkıyordum. O sırada arkama baktım ve yokuşun aşağısında dört tane kafa feneri gördüm. İstasyonda oturup bir şeyler atıştırdım. Suluklarımı doldururken Cengiz (Turgut) abi geldi ve kafa fenerlerinden birinin ona ait olduğunu anladım. Onu gördüğüme hem çok şaşırdım hem de çok sevindim. Onunla yarış boyunca hiç karşılaşmadım ve bu yüzden benden bir saat sonra bitirir diye düşünüyordum. Ultra maratonların sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Cengiz abi çok enerjik görünüyordu, hadi gidelim dedi. Sen devam et ben sana yetişirim dediysem de yetişmek o kadar kolay olmadı.

İstasyondan çıkmadan ekmek peynir ve çay aldım. Vakit kaybetmemek için yola koyuldum ve yürürken ekmek arası peyniri yiyip, çayımı içtim. Çayı içtiğim karton bardağı da büküp çantama koydum. Enerjim yerine geldi ve nispeten hızlı koşmaya başladım. Likya yolu ve Bodrun ultrada aynı tempoda koşup sürekli karşılaştığım Sadık’la (Taşkın) bu istasyonda tekrar karşılaştım. Sürekli olmasa da ara ara, o ve arkadaşıyla beraber koştum. Artık yarışın bitmesine on beş km. kalmıştı ve her şey yolunda gidiyordu.

Son istasyona varırken kuzenim Hakkı telefon açtı. Yarışı bitirip Adapazarı’na vardıklarını söyledi. Kurtuluşla beraber 21 km koşmuşlardı. Ona Cengiz abinin yarıştaki performansından bahsettim. Son iki km. kala yakalarsın onu dedi, çok ihtimal vermedim. İstasyonda fazla oyalanmadım. Sadık ve arkadaşıyla birlikte kalan son altı km’yi koşmaya başladık. Bir ara onların önüne geçtim. Sonra ben ihtiyaç molası verirken beni geçtiler. Bir süre arkalarından koştum. Sonra ne olduysa bacaklarım açıldı enerjim yerine geldi. Son bir adrenalinle hızlı koşmaya başladım. İlk önce Sadıkları sonrasında onların önünde hızlı koşan bir koşucuyu geçtim. Karşıma hafif yokuşlar çıksa da hızımı kesmedim. Zaten önünüzde birini görürseniz bilin ki ondan daha hızlı koştuğunuz için karşınıza çıkmıştır. Hızınızı düşürmezseniz kısa bir süre sonra onu geçersiniz. Tabi öndeki koşucunun da bir anda hızını yükseltmemesi gerekir.
Önümde hızlı koşan bir koşucu gördüm ve onu geçme arzusu kapladı içimi. Ben bu adamı geçeceğim, kafaya koydum dedim kendi kendime. Bir süre arkasından koştum ve yavaş yavaş yaklaştığımı hissettim. Ona yaklaşmıştım ki onun öncesinde yaşlı bir koşucu olduğunu daha gördüm. Önce yaşlı koşucuyu geçtim. Sonra hızlı koşucuya yaklaşmıştım ki onun Cengiz abi olduğunu fark ettim. Yanından geçerken yakaladım seni deyip koşup geçtim. Arkamdan iki sefer hızını artırmayı denedi fakat hızını yükseltemedi. Son bir buçuk km kalmıştı ve ben büyük bir zevkle, 4 kusur pace ile koşuyordum. Artık patika bitti ve sola doğru dönüp köprünün üstüne çıkarak asfalt yola girdim. Sanırım artık 1 km’den de az kalmıştı. Hızımı kaybetmeden koşmaya devam ettim. Son 200 m kala Gökhan’ı sağda arabasının başında giyinirken gördüm. Cengiz’in hemen arkamda olduğunu söyledim. Siz geri gelmeyin ben arabayla aşağıya geleceğim dedi. Tamam deyip yoluma devam ettim ve sola doğru dönüp bitiş çizgisinden geçtim.

Madalyamı takıp kendi fotoğrafımı çektim. Kendimi çok iyi hissediyordum. Ayakkabılarımı tazyikli suyla yıkarken Cengiz abi geldi. Birbirimizi tebrik ettik. Sonra Gökhan da geldi ve beraber fotoğraf çektirip, üstümüzü değiştirdik. Evlerimize dönmek üzere yola çıktık. Tabi öncesinde Maşukiye’ de çorba içmeyi de ihmal etmedik.

10 Beğeni