Kitap İncelemesi; Kilometresiz - Bahar Baltacı

Yazar: Bahar Baltacı
Sayfa Sayısı: 164
Basım Tarihi: Temmuz 2020
Yayınevi: Luna Yayınları

Hakkında

1985 yılında İstanbul’da doğdu. Çocukluğu toprak yollar, ağaçlar, bahçeler ile doğanın içinde geçerken, bir elinde de hep kitaplar vardı. Okumayı çok severdi. Okumak onun özgür olduğu yerdi. Yıllar sonra hobi olarak başladığı koşu ile gelen rüzgârın yüzüne değmesi ile bu özgürlüğü bedeninde hissettiğini keşfetti. “Okudukça fikirlerim özgürleşiyordu, koştukça bedenim özgürleşiyordu,” diyen yazar koşuyu bir tutku haline getirmiş olup, Türkiye’nin çoğu zaman el değmemiş topraklarında, doğa ile iç içe geçmiş, uzun, zorlu; fiziki güç ve bir o kadar da mental dayanıklılık gerektiren trail ve ultra maraton koşularına katıldı. Katıldığı 80’in üzerindeki yarışlarda edindiği deneyimler sayesinde gelecek nesillere rehber niteliğinde olacak koşu bilgilerinin yanı sıra koşarken hayal ettiği, kimi zaman da dinlediği gerçek hikâyeleri de bu kitapta topladı. “Kilometresiz” yazarın ilk romanı. Kim bilir, belki de şu an bir sonraki kitabının satırlarını yazmak için koşuyordur.

İncelemem

Bahar Baltacı ile 119 kilometrelik Kapadokya Ultra maratonu boyunca koşmak gibiydi. Anlatımda 3 örgüyü birleştirmiş, bir tarafta kendi yada çevresinde ki insanların anıları, diğer tarafta günlük rutinlerimiz içinde bizler ve en sonda da ultra koşu. Bu üç başlık kitapta sıklıkla yer değiştirerek işleniyor. Akıcılığı sağlamada etkili bir yol olmuş.

Ultra maratonu bize aktarırken, koşan birinin aklına gelen anıları, yaşama dair düşüncelerini, karşı koymalarını aktarmış kitabına. Çocukluk anılarıyla aile yapısına, çocuk evliliklerine, kısıtlanan özgürlüğe dokunurken kadın olmanın zorluklarına, eğitimin yetersizliğine, cinsiyet ayrımcılığı, ırk ayrımcılığı ve cinsel tercihler ile de erdemli bakış açısı sunan bir kadın portresi çizmiş.

Benim eleştirebileceğim kısmı kurgusu oldu. Kitabın sonunda kitapta anlatılanların yalnızca yazarın kendisinin değil, çevresindekilerin de anılarını içerdiğinden bahsediliyor. Ancak kitap 12 Eylül darbesinden bahsederek açılıyor ve o dönemde yaşanılanları kendi anılarıymışçasına aktarıyor. Bu da 85 doğumlu biri için pek tabi ki imkansız. Okuyucuda “nasıl yani?” duygusu ile kandırılmışlık hissi uyandırıyor. Kurgusal olarak en başta kitapta geçen anlatıların hayatına bir şekilde temas etmiş insanlardan da alındığı şeklinde belirtilmiş olsaydı daha derli toplu olabilirdi.

Birde yazar okumayı seven bir koşucu, haliyle kitabı hazırlık sürecinde pek çok kaynaktan beslendiği okurken belli oluyor. Genellikle bölümlerin en vurucu kısımları işte bu beslenilen diğer kitaplardan yapılan alıntılar olmuş. Edebi olarak güçlendirmeye çalışılırken sanki biraz o alıntıların dozu kaçırılmış gibi bir his bıraktı bende. Ancak samimi bir anlatım ile Bahar Baltacı gibi başarılı bir kadını tanımak isteyenler için kesinlikle okumaya değer.

Bir kaç alıntı ile iletimi sonlandırayım;

Yalnızlık nedir biliyor musun? İnsanın anlatacak çok şeyi olması ama anlatacak ve anlayacak kimsesinin olmamasıdır. Boğazına kadar harfle doluyken, tek bir cümle bile seslendirememesidir.

Özgürsün dediler. O zaman “yaşasın özgürlük” dedim. Bu iki kelime yan yana söylenmez, yasaktır dediler. Haklısınız, yasaklar delinmez dedim. İşte şimdi özgürsün dediler.

Ah ne çok şey unutuyoruz. Mesela yaşamayı. Yaşamak için çalışmıyor, çalışmak için yaşıyor, nefes almadan, etrafa bakmadan genel kabul görmüş hayat basamaklarını tırmanıyoruz ve adına yaşamak diyoruz.

Ben ağladım. Yaşıyor dediler. Sonra sustum. Yine yaşıyor dediler. İşte ben böyle doğdum. Benim adıma insan dediler.

7 Beğeni