İznik Ultra 2019

İlk 90 k min bu kadar zorlu şartlarda olması hem yıpratıcı hem keyifliydi . Parkur gerçekten muhteşem. Gönüllü ekip daha da muhteşemdi. Teknik toplantının yetersiz olduğu ve çok daha kapsamlı yapılması gerektiğini düşünen birçok insan vardı. Benimde düşüncem bu yönde. Umarım herkes için sağlıkla ve keyifle bitmiştir. Bitirme oranı çok düşük olsa da bu şartlarda bu parkurda koşmaya cesaret eden herkesi tebrik ediyorum. Emeği geçen herkese teşekkürler.

4 Beğeni

Merhabalar katılma cesaretini gösteren herkesi kutlarım bitirenleride ayrıca tebrik ederim. Bana gelince 20 . km lerde zeytinlik geçişinde düşüp yuvarlandım diz ağrısıyla 35 km ılıcada bıraktım, sağlık olsun bu işin bilinmezliğini ve sürprizleri seviyoruz ayrıca yeni parkurun heyecanıda ayrıca güzel bir olgu.Bir bakışta aklıma şu takıldı. Ilıcadan sonra örnekköye kadar olan bölümde ciddi değişiklik var .Burayı eski kısa parkuru geçen yılın birincisi 2 saat 10 dakikada geçmiş, sonuncu bitirense yaklaşık 4 saatte geçebilmiş.Bu sene ise 1. koşucu yaklaşık 5 saate geçmiş sonuncu koşucu ise yaklaşık 7.5 saatte geçebilmiş.Yarışın 5 saat erken başlamasını hesap edersek zamanın toplam 30 saatin yetersiz olduğu ortadadır.Dolayısıyla birçok koşucu cut off a takılmıştır .hava şartları ve yeni eklenen yükseltide düşünülürse yarışın en az 32 saat sürmesi gereklidir.Bu sene 21 kişi bitirmiş olup seneye hava şartları iyi olursa en fazla 30 kişi bitirebilir .Yani toplam sürenin uzatılması önemlidir.Bu benim fikrim, yanlışlımı kabul etmeye hazırım hazırım. Birde evvelki yılda aynı şekilde kar dolayısıyla içimde bulunduğum arka grup derbentte durdurulmuştuk gerekçe güvenlik buna katılırım fakat şu ortaya çıktıki 2 yıl döngüsünde karlı ve soğuk hava hep olacak gibi bundan sonra yarış 1 hafta ileriye alınırsa en azından daha iyi hava
şartları oluşur diye düşünüyorum Ayrıca organizasyona özverili çalışmalarından dolayı çok teşekkür ederim. Saygılar sevgiler.

5 Beğeni

Bu yıl 55K’ya katıldım ama devam etme azmim kırılınca Derbent’te bıraktım. Yarışın bir veya iki hafta ileri alınması, ki sanırım takvimde çakıştığı bir organizasyon yok, bence de ciddiyetle değerlendirilebilir. Diğer yandan bu haliyle sürpriz faktörü de içerecek şekilde kalması da bir tercih olabilir.

Organızasyon genel olarak iyiydi, yıllar geçtikçe olgunlaşıyor ama bazı ufak noktalarda yine de sorun var. Örneğin bu sene başlayan zorunlu malzeme kontrolündeki bardak dayatması. Bu konuda bir çok katılımcı üzüldü ki en çok üzülenlerden biri de benim. Oradaki görevli arkadaşların biraz iletişim eğitimi alması gerekir. Kendisine mahkeme katibi gibi davranılmasını hiçbir katılımcı kabul etmez. Bu hatalı tutum kolayca çözülebilecek bir durumu kriz haline getirdi. Başka katılımcılarla da benzer sorunlar yaşandığını arkadaşlarımdan duydum. Çok detay yazabilirim ama tatsız bir konuyu uzatmak ve yarışa ilişkin aklımda kalan şeyin de bu olmasını istemiyorum.

Sonuç olarak var olmasından fazlasıyla memnun olduğumuz bir organizasyon. Emeği geçen her arkadaşa hele de gönüllülere çok teşekkür ederim.

3 Beğeni

Merhaba herkese,

İlk ultra maratonumu İznik 55 ile koştum. Koştum, yürüdüm karışık desek daha doğru olur aslında. Sonuçta cut off’a girmeden cp’leri geçtim ve bitirdim. İlk ultramda yağmur, kar, soğuk ve en önemlisi çamur, çok güzel bir hoşgeldin dedi bana. :slight_smile: Çamurda yokuş çıkarken hangi farklı kasların yandığını görmüş oldum. Şu hep okuduğum meşhur yiyecek içecek istasyonları ile tanıştım. Çok çabuk çıkmak için de acele etmedim buralardan. :slight_smile: 160 km koşanların da insan olduğunu, robot olmadığını gördüm. Çantaları daha dolu, kıyafetleri daha profesyoneldi sadece. Sıfır ultra tecrübemle doğru ayakkabı aldığımı gördüm, çok sevindim. Salomon Slab Wings SG 8, çamur inişlerde çok başarılıydı. Yol işaretlemeleri çok iyiydi. Sadece son 4 km’lik düzlükte işaretler bazen 50 metreden fazla aralıklı idi. Orası da düz toprak yol zaten. Sonuna kadar gideceğimiz belli. İstasyonlar ve oradaki görevliler mükemmeldi. Hele dışarıda bekleyip içeriye “gelen var” diye bağıranlar çok şahane insanlardı hepsi. Herkes canla başla gelenlerle ilgilendi. Bu forum sayfalarından, Strava’dan takip ettiğim değerli arkadaşlarla tanışmak, sohbet etmek çok keyifliydi. Kar yağarken önümde arkamda kimse olmaması ve o sessizlikte tek başıma ilerlemem çok çok güzeldi. Tüm uyarılara rağmen parkurda benden öncekilerin attığı ya da istemeden cebinden düşürdüğü boş jel paketleri o ortama yakışmıyordu tabii ki. Bunların çoğunu toplayıp istasyonlara getirdim gerçi. Sonuç olarak benim için çok güzel bir deneyimdi. İlk ultra, ilk ITRA puanı ve ağrıyan bacaklar… :slight_smile:

9 Beğeni

Müthiş bir doğada, inanılmaz zorlu şartlarda hep beraber koştuk ama bu kadar kaybolduğum bir yarış yoktur.:thinking: İşaretlemeler yetersizdi. Ayrıca teknik toplantının kapalı bir alanda olmasını beklerdim.
Bence bu önemli organizasyonun daha da gelişmesi için geri dönüşler alınmalı ve önümüzdeki yıl daha iyi bir organizasyon için çalışılmalıdır.
Yine de tüm organizasyon ekibinin ve gönüllülerin emeğine sağlık…:clap:

2 Beğeni

Bu yıl İznik Ultra’da 160 K Relay koşusunu denedik. Ben ikinci etabını koştum. Bence doğa, iklim ve zorluk derecesi olarak trail koşularına uygundu. İşaretlemelerin yetersiz ve kalitesiz olduğunu düşünüyorum. 4-5 defa kayboldum. Çoğu kişi de bu konudan mustaripti. Son olarak t-shirtlerin dağıtım noktasının kayıt yerinden farklı olması absürd bir karardı. Bunların dışında istasyonlar, gönüllülerin desteği, parkur ve koordinasyon güzeldi. Seneye tekrar görüşmek üzere.

1 Beğeni

Selamlar , tespitleriniz çok doğru keşke bunlara organizasyonda yarıştan veya yarış sırasında yapılan uyarılara rağmen dikkat edebilseydi ama herkesin öncelikleri farklı oluyor. Koşucuların da önümüzdeki dönemler adına bu durumdan çıkaracağı sonuçlar muhakkak vardır diye düşünüyorum.

3 Beğeni

Yarış esnasında çekilen profesyonel fotoğraflara bir tek ben mi ulaşamıyorum yoksa daha eklemediler mi?:thinking:

2 Beğeni
  1. defa katıldım. Sponsor desteği olmadan gayet güzel organize edilmiş bir yarış oldu. Hava şartları nedeniyle organizasyonu eleştirmek haksızlık olur. Yarış 8 yıldır aynı tarihlerde yapılıyor. Ancak aşağıdaki konularda bir geliştirme beklemek haksızlık olmaz sanırım.

1- Yarışların 160k başta olmak üzere cuttoff zamanlarını gözden geçirmek. Önerim bitiş saati değişmeden. 160k start 16:00 / 90k start 07:00 / 55k start 09:00 Şeklinde olabilir.
2- Müşküle kontrol noktasında sadece su olması. Narlıca - Müşküle arası oldukça kırıcı, özellikle 160k yarışanlar yaklaşık 2 saatte burayı geçiyor. Üstüne de 2 saat Süleymaniye neredeyse toplam 4 saat beslenme destekli bir istasyon olmuyor.
3- Yarış anında değişen hava koşulları nedeniyle ekipman kontrolleri parkur içerisinde yapılmalı. Ben 90k da hiç kontrol edilmedim. Yarıştan önce donumuza kadar istendi ama yarış içinde hak getire. Hatta saat 19:00 da Derbent’e geldim. Beni kimse fener takmam ve reflektör giymem için uyarmadı. Ben kendim kurallara uyarak ilgili ekipmanları taktım.
4- İşaretlemeler yer yer zayıftı. Derbent asfalt geçişinde alt geçit yerine asfalt kullananlar oldu. Narlıca - Müşküle arası asfalt kullanan oldu. Riskli yerlerde görevli olmalı.
5- Bazı istasyonlarda çip okutmamıza ve numara söylememize rağmen canlı takipe yansımadı. Hem yarış içerisinde derece kovalayanlar hem de takip eden yakınlarımız için problem yarattı.

12 Beğeni

İznik Ultra 160K raporum aşağıdadır.

http://alpaydede.blogspot.com/2019/04/iznik-ultra-160k.html?m=1

17 Beğeni

Tebrikler tebrikler.

Merhabalar,

Bu yılki İznik unutulmayacak yarışlar arasında yerini aldı… 55k startından finişine mini bir video ile Mud Race İznik’e var mısınız? :wink:

12 Beğeni

İlk ultramaraton deneyimi…

Kapadokya’da 2018 yılında 38 km short-trail koştuktan sonra trail koşularının acı! tadını aldım. Arkadaşların önerileri ile 2019 yılında İznik’te 56 km trail yarışına kaydoldum. Ercan Balioğlu, Özcan Köse, Cahit Şenyüz, Hilmi Günhan, Emre Üçüncüoğlu, Orkun Yılgör ile karanlık, çamur, kar ve yağmurda Çekmeköy, Aydos ve Belgrad patikalarında 20 km ilâ 36 km lik koşularla hazırlandık. Zaman zaman Esra İnal, Arzu Çoruh, Kemal Karaman, Selahattin İldırar ve başta olmak üzere başka arkadaşlar da koşularımıza katıldılar. Bir gün Belgrad ormanında öyle uzun gitmişiz ki kendimizi Karadeniz’de bulduk. Tabii aynı gün eve geç döndüğümüz için haklı olarak kimimiz fırça yedik, kimimiz asık surata maruz kaldık, kimimiz de karşılığında ütü/temizlik gibi ev işleri yapmak durumunda kaldık, yorgunluk yetmezmiş gibi.

Doğrular: İyi hazırlandığımı düşünüyorum…

20 Nisan Cumartesi 10.30’da programlanmış yarış için Cuma günü öğleyin özel aracımla, eşim ve arkadaşlarla yola çıktık. İznik, İstanbul’un Anadolu yakasında gelenler için 2 saat. Tapering döneminde olmanın rahatlığıyla İznik merkezde Köfteci Yusuf’ta güzelce yağ, protein, karbonhidrat ve şekere! doyduk. İznik otel isimli bir otelde kaldım ama hem eski hem bakımsız hem kalitesiz yani berbat. Organizasyon bu oteli seneye önermemeli.

Günler önceden hava tahminleri yaptık ve çeşitli kaynaklardan takip ettik. Günden güne değişen hava durumu 20 Nisan Cumartesi gününü parçalı bulutlu ve zaman zaman serpintili yağmurlu gösteriyordu. Yağış açısından en yoğun dönem bu güne denk geliyordu. Yani birgün öncesi ve birgün sonrası hava daha güzeldi. Yağmur yağmasını tercih etmiyorduk, zemini zorlaştıracaktı ama kış boyunca Maltepe atletizm pistinde Çarşamda intervallerinde yağmur, soğuk ve rüzgâra alışıktık.

Cuma akşamı kit teslimi ve arkadaşlarla stratejik sobbetlerden sonra eşimle otele geçtik. Arkadaşlarımız Özcan-Merve İnci çifti beni desteklemek için gelmişlerdi ve aynı otelde kalıyorduk. Otelde tüm malzeme ve yiyeceklerimi kontrol ettim ve uykuya geçtim. Yeterli bir uyku aldığımı düşünüyorum. Sabah 8’de simit, tereyağı, reçel, peynir ve çaydan oluşan kahvaltımı yaptım. Sonrasında bağırsaklarımı temizledim. Bağırsakların dolu olduğunda mesaneye baskı yapar ve sürekli tuvalete çıkmak istersiniz. Otelden minibüslerin kalkış alanına geldik ve tanıdık arkadaşlarla fotoğraflar çektirdik. Organizasyon tarafından sağlanan minibüsler bizleri Narlıca start alanına taşıdı. Daha minibüsle giderken 2-3 mevsimi yaşadık ama benim beklentim ve düşüncem hâlâ havanın iyi olacağı yönündeydi. İyimser olmak hep iyidir, bir duâdır. Narlıca start alanına geldiğimizde hava o kadar güzelleşti ki, tüm koşucular iyice umutlandık. Tayt giyen şorta, yağmurluk tişörte döndü. Redbull DJ’nin müzikleri ve köyde yaşayan insanların alkışları ile büyük coşku içinde start aldık.

“Startta yüzünü gösteren güneş, km’ler ilerdikçe görevi yağmur, sis, rüzgar ve kara devretti. Rüzgar dövdü, Kar üşüttü, yağmur ıslattı, çamur batırdı“

Müşküle CP’sine 1.34 dakikada köy içi ve zeytin ağaçlarının içinden inişli çıkışlı toprak yollardan ve zaman zaman single track ve ip yardımıyle kalabalık bir grupla ulaştım. Aralarda fotoğrafçı arkadaşlara iyi enerjiyle iyi pozlar verdim. 1 litrelik su depom neredeyse full doluydu, yiyeceklerimi (kuru üzüm ve tuzlu leblebi) ara ara yiyordum ama büyük çoğunluğu duruyordu yani boşuna hamallık yapmıştım. Bu ilk CP’de gereğinden fazla durduğumu düşünüyorum. Doğrusu, gerçekten ihtiyaç yoksa ya hiç durmamak ya da çok seri davranarak, gerekli yiyecek ve içeceği alarak/yiyerek/içerek yola hızlıca koyulmak önemli.

Hatalar: Gereğinden fazla yiyecek taşıdım, daha iyi bir yağmurluk almalıydım. CP’lerde fazla oyalandım. Yedek giyecek ve ayakkabı bile düşünülebilirdi.

Bu CP’den ayrılarak Süleymaniye CP’sine ulaşmak üzere yola çıktım. Bundan sonra sürekli tırmanış vardı ve buna hazırdım ama kara hazır değildim. Emre ile birlikte koşa yürüye tırmanırken hava önce sis bastırdı, sonra dolu yağdı ardından kara döndürdü. Tüm koşucular özellikle şort ve/veya kısa kollu tişört giymiş olanlar şaşkınlık içindeydi. Hava durumlarında yağmur öngörülüyordu ancak kardan hiç bahsedilmemişti. Karlı havada yaklaşık yarım saat kadar ilerledik, Süleymaniye CP’sine 2 km kala zirve yatıktan sonra inişe geçtik. Bu CP’ye ulaştığımızda karlı hava üşütmüş ve zirveden inişe geçtiğimiz yerlerde yağmura dönüşmüş ve bizi iyice ıslatmıştı. Yağmurluğu olanlar şanslıydı. Süleymaniye CP’nde yanan sobada ısınmak iyi olmakla birlikte, geçen her an tekrar yola koyulmamızı zorlaştıryordu. Bu CP’de gereğinden fazla zaman geçirmesem iyi olacaktı.

Emre ile yola tekrar koyulduğumuzda yağmur hala yağıyor, yerler iyice çamurlaşmış ve ağırlaşmıştı. Yaklaşık 3 km daha bir tırmanış vardı, zaten koşamıyorduk ama yürümek bile çok zordu, ayaklarımız sürekli çamur içinde ve ayakkabılarımız ağırlaşmıştı. Özellikle arazideki bölümlerde, ayakta durmak bile çok zordu. Attığımız her adım düşme ihtimaliydi. Düşenler çok oldu, ben düşmedim ama düşmemek için daha fazla enerji harcadım. Defalarca düşmenin kıyısından döndüm, düşmekten beter oldum. Ayakkabımın çamura saplandığı ve kurtaramadığım yerler oldu.

Yiyeceğim bol olduğu için her yürüme esnasında kuru üzüm ve tuzlu leblebiyi götürdüm. Bu bölgelerde tüm koşucular birbirine destek oluyordu. Küçük bir dere geçilirken ben bir grubun önünde idim ve bu dereden geçerken arkamdan gelen kişi bana destek oldu. Ben de dereyi geçtikten sonra bekledim ve arka arkaya gelen yaklaşık 7-8 kişiye el vererek sorunsuz ve hızlı br şekilde geçmelerine yardım ettim. Yardım ettiğim kişilelerden kürsü yapanların olması daha sonra beni ayrıca mutlu etti.

İyiler: Koşu esnasında arkadaşlara yardım ettiğim ve destek olduğum için mutlu oldum.

Derbent’e ilerlerken önemli tırmanışlar bitmişti. Artık inişli çıkışlı yollardan ileriyorduk. Derbent CP’sine çıkan son yolda ilerlerken beni farkeden çocuklar hemen alkışlara ve çan çalmaya başladılar, bütün çocuklarla “çak” yaptıktan sonra, bir görevli beni karşıladı ve son 10 metrelerde beraber ilerledik. Görevlilerin hepsi çok yardımcı oldu, sağolsunlar. Yine de burada fazla zaman geçirmeyecektim, öyle de oldu. Kola içtim, bol bol cips ve portakal yedim, çıkarken yanıma biraz da kola aldım. Hemen yola koyuldum. Km’lerin çoğu bitip azı kalınca büyük moral oluyor insana. Kola ile kuru üzüm, hurma ve leblebi çok iyi gitti ve enerjim kaynağım olmaya devam ettiler. Fotoğrafçı arkadaşlar bizleri birçok noktada fotoğrafladılar (daha sonra bu fotoğraflara göğüs numaranızla ve 100 TL ödeyerek ulaşabiliyorsunuz).

Bu moralle koşa yürüye, bazen birilerini geçerek bazen geçilerek Camdibi CP’sine vardım. Çamdibinde köylü kadınlar sanki ziyafet hazırlamışlardı. Sarmaları yedim, tarhana çorbasını içtim, çantama suyu da doldurdular sağolsunlar ve son 5 km’yi tamamlamak üzere düştüm yola. Bu km’lerde birçok kişiyi geçtim. 25 km’den başlayarak uygun zamanlarda ihtiyaç duydukça 4 adet jeli tüketmiştim. Jelin ağdalı tadını leblebinin hafiflettiğini söyleyebilirim. Kolumdaki Tomtom saatin pilini bittiğini gördüm. Bitmemeliydi ama sonradan göğüs bandı kullanarak bluetoothun fazla enerji harcadığını ve bu yüzden saatimin pilin erken bitirdiğini farkettim. Gelecek yarışlarda bunu göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Son iki km kalmış ve ben birçok kişi geçerek finişe ilerlerken önümde bir kız bir erkek laubali bir şekilde yürümekteydiler, yaklaştıkça yol vereceklerini bekledim ama vermediler. Son metrelerde bağırarak yol istedim ve kenara çekildiler.

Kötüler: Son km’lerde önüme çıkan ve umarsızca yürüyen sorumsuz iki kişi yol dahi vermedi.

Arazi yolları bitip de ana yolu geçecekken Serkan Yıldız karşıladı ve fotoğrafladı. İznik kapısından girerken Mustafa Yenen abiyle karşılaştık ve son metreleri alkışlarla, arkadaşların desteğiyle beraber bitirdik. 55 km trail yarışını sağlıkla 8 saat 22 dakika ile tamamlamıştım. Sağlıkla bitirmek mucizeydi benim için. Allah’a çok şükür.

Son söz;

Koşullar zor ve mesafe uzun olabilir ancak bu tip yarışları koşmak asla zor değildir. Biz koşucular da herkes gibi övünmeyi severiz, insanız. Karşılaştığımız zorlukları anlatmamız bazen övünmekten olsa da genellilkle yeni koşacak arkadaşlara tecrübelerimizi aktarmak içindir. Herşey kafada başlar sözü koşular için çok doğrudur. Eğer ya bir arkadaş tavsiyesiyle, ya çılgınlık olsun diye ya da amaçlarınız doğrultusunda böyle bir yarışa kaydolursanız ve bir miktar hazırlanırsanız, yarışı bitirirsiniz şüpheniz olmasın. Sağlıklı olan ve yürüyebilen herkesin böyle bir macerayı yaşamasını tavsiye ederim.

#runbakirun #teamkronos #aydoszirvedekiler #kd #koşudünyamız

7 Beğeni

Geç oldu, güç olmasın…
55K yarış raporumuz sonunda yayında!

Team Run.BO’lar adına,

13 Beğeni

Yarış ertesi yukarılara 55K için bir şeyler yazmıştım ama. Lafı uzatasım geldi.:slight_smile:

İznik Ultra’nın en zor yanının İznik Ultra’ya hazırlanmak olduğunu, yarıştan 4 ay önce Ocak ayında sabah 05:00’te farketmiştim. Hava karanlık ve soğuk. Evin etrafındaki parkur çıkışlı inişli 2,2 km. Önceleri 3 tur, sonraları 4 tur, daha sonraları 5 tur. Kabanını kapatmış, atkısına sarılmış sıcak servis minibüsünü bekleyenlerin önünde koşan taytlı, ağzı yüzü buff ile kaplı biri. Ve haftasonu gelse de sahilde, düzde ve aydınlıkta koşsam diyen biri.

Bu ortamda işimin seyahatlerinden ve çalışma saatlerinden kalan zamanlarda elimden geldiğince hazırlanmaya çalıştım. Seyahat ettiğim yerlerde koşmaya çalıştım. Kaldığım otellerin koşu bandında koşmaya çalıştım.

18 Nisan perşembe günü eşimle yurt dışı seyahatinden dönüp bavulları bir köşeye atıp, tatilden önce hazırladığım İznik çantamı kapının kenarına koydum. Ertesi sabah İznik’e hareket ettik. Yarıştan hemen önceki bu güzel tatil biraz konsantrasyonumu bozmuş, oralarda yediğimiz muslar, cheesecakeler sanki 1 kg fazla ağırlaştırmıştı beni. Gerçi zaten 99-100 kg’luk bir adamım. 1 kg fazla olmuş eksik olmuş tüm takılacağım konu bu muydu? :slight_smile:

İlk kez böyle bir organizasyona katılan biri olarak, malzeme kontrolüne öğretmenin sözlüye kaldıracağı öğrenci gibi hazırlanmıştım. Kontrol eden arkadaş daha sormadan her şeyi hızlı bir şekilde gösterip kiti teslim aldım. Tişörtün verildiği yerin 500-600 metre mesafede başka bir yerde olması İznik için iyi bir fikirdi bence. Böylece çevre illerden bu organizasyon için gelenlere, kibarca “hadi bakalım çarşıda biraz dolanın, gidin bir okulumuzu da görün” denmiş oldu. AVMlerde yürüyen merdivenleri hep iki zıt noktaya koyarlar ya mecburen mağazaların önünde geçelim diye. Onun daha masumu.

Kayıt işleri tamamlandıktan sonra stantları gezdik. Eksik bir iki jelim vardı, onları aldım. Efsane Bakiye Abla ile tanıştık. Bu forum sayfalarından ve Strava’dan bildiğim takip ettiğim arkadaşlarla tanışma, sohbet etme fırsatımız oldu. Start Finish takının olduğu yere yakın bir yerde güzel bir çay içtik.

Sonra sıra 160 km koşusunun startına geldi. Koşacak olanlara baktım. Kimi endişeli, kimi kararlı, kimi sabırsız. Hepsi birer kazanandı bence. Bazı mücadeleler vardır, o uğurda yenilsen bile zafer sayılır. 160 km böyle bir şey bence. O start çizgisinde duranları tek tek kutlamak lazım bu kararlarından dolayı.

Konakladığımız yere geçip erkenden yattık. Kit teslimi esnasında 55 K startına giden ilk minibüse adımı yazdırmıştım. Sabah erken kalkıp kahvaltımızı yapıp eşim tarafından start noktasına doğru uğurlandım. Kendisine İznik Ultra’nın sitesinden canlı takip bölümünü gösterdim. Böylece CPlere girip girmediğimi takip edecek, ben son CP’ye girdikten sonra, otelden çıkıp finish noktasına gelecekti.

Minibüsle İznik merkezden Narlıca’ya giderken hava güneşli gibiydi. Narlıca’ya varıp start anını beklerken bir yağmur yağıyor bir güneş açıyordu. Herkes başlangıç kıyafeti konusunda kararsızlık yaşıyordu. Ben ise tek kararsızlığı kıyafette değil her şeyde yaşıyordum. Bugüne kadar yapamayacağım şeyleri denememiş olmam en büyük güvencemdi. Böyle zor şeyleri önceden düşünür planlar, sonra yapıp yapamayacağıma karar veririm. Bu da yapabileceğime karar verdiklerimden sadece biri. Daha önce böyle bir koşuya katılmadığım için verilen göğüs numarasında, cplerin belirtildiği bir yükseklik grafiği olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden evde oturup yükseklik grafiğini, cpleri, sürelerini gösteren bir çizim hazırlamış bunu da ıslanarak bozulmasın diye koli bandı ile pvc gibi kaplamıştım. Tabii üzerinde adımın yazılı olduğu göğüs numaramı görünce bu hazırladığım şeyi hiç kullanmadım. Artık ezberlediğim bu grafiğe startı beklerken bir kez daha bakıp, 23.km’de bu iş biter dedim ve bir daha hesap kitap yapmadan start kalabalığının tadını çıkarttım. Start esnasında ve öncesinde okulun içinde beklerken de tanıştığım, sohbet ettiğim arkadaşlar da oldu. Startta İstanbul’dan arkadaşım Göksel ile beraberdik. Kendisi tecrübeli bir ultracı ve bu koşuyu 8-8,5 saatte bitireceğinden emindim ve öyle de oldu. Kendisine, “sen kapat git, beni bekleme, ben 10 saatten evvel gelemem” dedim. Start öncesi vedalaştık ve hemen akabinde start verildi. Sonra kendisini akşama otelde çay içerken görebildim. :slight_smile:

Starttan önce içinde vakit geçirdiğimiz okulun görevlisinin starttan 700-800 metre sonra yolun kenarından, biz geçerken canla başla alkışlaması çok güzeldi.

Tempoyu kontrol ederek yavaş bir şekilde, üşütmeyecek ve terletmeyecek bir kıyafet kombinasyonu ile başlamıştım yarışa. Artık o meşhur İznik Ultra 55K’nın içindeydim. Aylarca nasıl koştuğumu zihnimde canlandırdığım, nerede yorulup nerede dinlediğimi düşündüğüm, cplerin arasındaki mesafeyi süreyi ezberlediğim İznik Ultra 55K. Önlerden start alıp uçan Colombia koşularından tanışma fırsatımız olan Alper ve Elena ile aynı yarışta olduğum aklıma gelince iyice bir havaya girmiştim. Halbuki bu onların haftasonu antrenman koşusu idi, benim 4 aydır hazırlandığım ilk ultram. Zaten ben Derbent istasyonuna gelmeden Onlar çoktan yarışı bitirecekti. :slight_smile:

İlk istasyon Müşküle starttan 9 kilometre ilerideydi ve limit süre 2 saat verilmişti. 9 kilometreye 2 saat. Ben sahilde 10 kilometreyi 1 saatte koşuyorum. Dur bakalım ne bekliyordu bizi bu 9 kilometrede.

Decathlon’dan aldığım 2 adet fleksi suluklardan biri sürekli kapağından su kaçırıyor göğsümü ıslatıp duruyordu. Yarışın başlarında tam ısınmadan üstüm başım daha fazla ıslanmasın diye suyun çoğunu hızlıca içip bitirdim. Yarışın geri kalanına tek sulukla devam ettim. İstasyonlarda su doldurduğum için tek suluk bana az gelmedi. Bir sıkıntı yaşamadım.

Zeytin ağaçlarının arasından bir yokuş çıkarak bir yokuş inerek 1 saat 51 dakikada ulaştığım Müşküle istasyonunda bu tek suluğumu doldurup hiç durup dinlenmeden devam ettim.

2 saat limit tanınan yere 1 saat 51 dakikada gelince, birazcık “dur lan noluyor” moduna geçmedim değil. 20.km’deki Süleymaniye istasyonu için verilen limit 6 saatti. “Oraya da 5 küsür saat mi gideceğim, hayır o kadar sürmemeli” deyip, şu ultra acemiliğini ilk 9-10 kilometrede atıp biraz işi ciddiye aldım. Müşküle’den önce hafiften sinyalini veren çamurlu zemin de kendini göstermeye başlamıştı. Uzun bacaklarımın avantajını kullanarak, çamurların arasında basabileceğim yerleri gözümle işaretleyip sonra bunları hızlı bir şekilde yürüyerek koşarak birleştirebileceğim bir sistem bir oyun kurdum kendime. Bu bana biraz da üniversite yıllarında aldığım yüksek irtifa dağcılık eğitimlerinden kalan bir şeydi. Bir yandan 1-2 saniye önce baktığım noktaya basıyor bir yandan 1-2 saniye sonra basacağım noktayı arıyordum. Bunu aynı anda yapıp ilerlemek konsantrasyon olarak yoruyor insanı biraz. Bu tip zemin bitip azcık düzlüğe gelince bir nefes alıp rahatlayıp, sonra yine aynı moda giriyordum.

Tatlı soğuğa, bir durup bir yağan yağmura alıştım derken kar kendini göstermeye başladı. Bir süre orman içi bir yolda önümde ve arkamda kimse yokken kar yağarken her taraf bembeyaz iken tek başıma ilerledim. Bu ortamdaki sessizlik çok güzeldi.

Karı, çamuru arkamda bırakıp Süleymaniye istasyonuna geldiğimde yarışa başladığım 3 saat 59 dakika olmuştu. Zaman limitinden çok önce gelince burada pek acele etmedim. Hava muhalefeti ile sanırım, istasyon köy kahvesinin içindeydi. İçeride soba yanıyor çay demleniyordu. Çok da yayılmadan suyumu doldurdum, portakal yedim. Kola içtim. Bu kola işi çok acayip. Normal yaşantımda kola ya da başka asitli içeceğe elimi sürmem. Çevremdekiler bilirler, ikram bile etmezler. Bu koşuda istasyonda kola görünce nasıl canım çekti, nasıl iştahla içtim anlatamam. Tam istasyondan çıkacakken bir ufak bardak da sıcak çay içip öyle çıktım. Oh oh keyfim yerindeydi.

Önümüzde 15-16 km ileride 35.km’deki Derbent istasyonu vardı. Buranın da zaman limiti 8 saatti. Süleymaniye’den sonra 1 küsür km inişin ardından 3 km’lik bir çıkış ile yarışın başında işaretlediğim 23.km’e varacaktım. Yani bu işin belini kırmaya az kalmıştı. 6 saat limitli yere de 4 saatte gelmek moral ve motivasyonumu üst seviyelerde tutmamı kolaylaştırıyordu.

Yer yer geniş toprak araç yollarından, yer yer yayla gibi açıklıklardan, yer yer dar orman içi yollardan ilerleyen parkur tatlı iniş çıkışlarla devam ediyordu. Ama zemin hep çamurluydu. Bu çamurların en kırıcı en zor olanı yaklaşık olarak 28-29.km ile 32-33. km’ler arasındaydı diye hatırlıyorum. Buralarda daha önce bahsettiğim sistem ile oyun ile vakit kaybetmeden ilerleyip çamurların bittiği yeşillik bir düzlüğe geldiğimde Derbent istasyonuna 2-3 km kalmıştı.

Derbent istasyonuna geldiğimde, saatim yarışın 6 saat 42. dakikasında olduğumu gösteriyordu. Kalan yol ile ilgili ufak bir hesap yapıp burada 7.saate kadar dinlenmeye karar verdim. Kalan 20 km’de bir tane 100 m kazanımlı çıkış, iki tane ciddi bir iniş vardı ve son 10 km neredeyse sıfır rakımda düz yoldan farksızdı. Bunlara güvenerek kalan kısmı 4 saat içinde çok büyük bir kötü sürpriz olmazsa rahat bir şekilde geçebileceğimi düşündüm. Derbent istasyonunda çorba, bulgur pilavı, ayran, çay her şey vardı. Burada 18 dakika güzelce yiyip içip dinlenip çantamı revize ettim. Öndeki file ceplerde biten jellerin yerine yenilerini koydum. Yolda hava kararır diye fosforlu yeleği giydim, kafa feneri taktım ve mutlu sona doğru yola çıktım. Bu arada bu istasyonda hiç bir görevli yelek ve fenerle ilgili bir kontrol yapmadı kimseye. Oysa yarışın sitesinde bu istasyondan fener ve yelek ile çıkılması gerektiği yazıyordu.

Buradan çıktıktan sonra buradan önceki kadar kırıcı olmayan tatlı sert çamurlu zeminde ilerledim bir süre. Yükselti grafiğinde gösterilen dik inişler sanırım 44.km ile 46.km arasında ve 46,5.km ile 48,5.km arasında idi. İlk inişi makul bir hızda bitirip biraz yokuş çıkıp ikinci ve daha dik inişe geldim. Döne döne inilen çok da çamurlu olmayan bu zeminde iniş tekniğinin ne kadar önemli bir şey olduğunu anladım. Hızlı bir şekilde aşağı koşarken yön değiştirmek, durmaya çalışmak çok zordu. Bir ara kontrolsüz, freni bozulmuş bir araç gibi aşağıya indiğimi düşündüm. İş çığırından çıkmaya başlamak üzereyken iniş bitti ve bir nefes aldım. :slight_smile:

Bundan sonra iniş çıkış falan yoktu. Finishe kadar 8 km düz yolumuz vardı. 3-4 km sonra da son istasyon Çamdibi gelecekti. Karanlıkta Çamdibi istasyonuna girdim. Suyumu doldurup yarım bardak masadaki sporcu içeceğinden içtim. O herkesin anlattığı meşhur sarmaları görmedim. Ya dikkat etmedim ya da ben gelene kadar bitmişti. Sonuçta benden önce bir sürü kişi gelmişti buraya. Süre olarak sonlara yakın bir yerdeydim.

Çamdibi’nden ayrılıp karanlıkta kafa feneri ile zeytin ağaçlarının arasından İznik’ doğru geliyordum. Hava tatlı serin, etraf sessiz ve karanlık, beden yorgun, iç huzuru üst seviyede. Tam bu sırada karanlıkta ağaçların arasından önüme biri fırladı. Elinde bir kaç tane erik vardı. Erik ikram edip az kaldığını İznik’in az ileride olduğunu söyledi.

Zeytin ağaçların arasından geçen yolu bitirip şehre yavaş yavaş girmeye başlamıştım. Takip ettiğim turuncu işaretler beni tarihi surların altından geçirdi. Finishe doğru giden düz yolun başındaki merdivenleri çıkarken, görevli arkadaş telsizle numaramı bildirdi. Sanırım finishe bilgi verdi. İznik’in çarşı içindeki finishe giden düz yolda koşarken ileride tak göründü. İniş çıkış dönüş çamur hiç bir şey yoktu artık. Sadece son bir kaç yüz metre. Finishin 100 metre gerisinde beni bekleyen eşimi gördüm. Elinde telefonla beni bekliyordu. Gözlerine bakıp geçtim ve sonrası finish çizgisi. Hemen arkamdan eşim geldi. Sarıldık. “Bitmeyen yarış yapmışlar hatun” dedim. Gülüştük. Sonra seramik madalya geldi. Eşimin getirdiği kalın üstü giyip üşümeden vakit kaybetmeden otele geçip duş aldım bir şeyler yedim. Sonra otelde çay içerken startta bahsettiğim Göksel ile yarış kritiği yaptık, ağrıyan bacaklarımı tuta tuta… Başından sonuna her anı, her yorgunluğu güzeldi. Bu ultra işini sevdim ben. :sunglasses:

13 Beğeni