IDA Ultra 2023 Run Zeus 36k Yarış Raporu

Bu yıl üçüncüsü için hazırlanırken, hep içimden hava kötü olsun dedim. Niye? Bu parkuru kötü havada koşmayı seviyorum da ondan. İlk yıl kıyamet gibiydi. Hatta yarış sabahı kör karanlıkta o kahvaltıda karşımda oturan Daltonvari üçlü(Mümtaz, Bertan,Uğur), koşmama kararlılığındaydı, üstelik beni de ikna etmek için kırk takla attılar. Neticede bırak beni ikna etmeyi, kendilerini de, o deli yağmurda, start çizgisinde yarışın başlamasını beklerken buldular… Neyse, o havada, vıcık vıcık çamurda, taşan derede, genele nazaran daha az vakit kaybedince yaş grubunda kürsü görmek çok mutlu etmişti. Fakat, geçen yıl o güzel hava benim için avantaj olmaktan çıkınca 4.lük ile yetinmek zorunda kalmıştım. Kısmet…
Gelelim bu yıla.
Hava forum siteleri, meteoroloji sitesi falan son iki haftadan itibaren soğuk ve yağışlı hava modellemeleri yapmaya başlayınca şahsen keyfim yerine geldi. Ekim ortasındaki Cappadoccia Ultra CMT 63K yorgunluğunu atmak için recovery süresini maraton hesabına göre modifiye edince (maraton 42k karşılığı; 26 mil. Yarışın hakkını vererek koştuysan 26 gün aktif dinlenmeye geçmeli…) İda Ultra için açıkçası kendimi çok zorlamadım. Madem hava da patlayacak, olay koşudan ziyade survivor modunda olacak, ne gereği var değil mi, o son uzuna, haftalık 1000m+ irtifaya…
Ekim 14’de Cappadoccia CMT koşuldu ve hasarsız atlatıldı. Aktif dinlenme ile geçen iki haftanın ardından Kasım 5’de İstanbul maratonunda haftasonu uzunu adına 15k , sonraki günler Hacıosman’da easy run şeklinde akıp gitti. Yaklaşık 10 gün kala da Bilezikçi’de 18k yaparak bedenimi ve ruhumu İda’ya gidebilecek kadar ayakta tutmayı başardım. Bu arada platese başlamış olduğumu da not düşmem gerek. Koşudan ziyade son hafta yorgunluğumun ana sebebi o(dahası da varmış meğer). Çalışmayan kaslar çalışmaya başlayınca denge de bozuldu aslında. Platese daha önceden başlamak gerekliymiş. Sabahları kalkar kalkmaz yoga, plates artık hangisi işime gelirse, mutlaka güne bu şekilde başlamak şart. Özellikle de yaş 50+ olunca, çok daha önemli…
Veeee…
Geldik Aralık ayına. Perşembe öğleden sonra yola çıktık. İstanbul’da kıyamet gibi bir haftaydı. Uzun zamandır bu derece yoğun ve sürekli yağmur yağmamıştı. Emektarımız Disco’da ufak bir arıza ışığı yanınca onu halletmeden yola çıkmayalım dedik ve genelde sabah yola koyulmayı seven biz, bayağı bir geçe kaldık. Akşam konaklamamızı Ocaklar’da baba ocağı hala evinde yaptık. Yedik içtik, sohbet muhabbet sonrasında erkenden yattık. Cuma sabahı kahvaltı hazırlanana kadar sahilde yürüyüş yapıp eve döndük. (Tarihe kısa bir not: Çocukluğumun yazlarını sahiplenen sahil tanınmayacak haldeydi. Yapılacak en iyi şey sırtını tüm o beton yığınına dönüp denize bakmak. Sadece deniz, kum, yosunlar, midye kabukları ve karşıdaki Paşalimanı aynı, gerisinin benim çocukluğumla hiç bir alakası kalmamış.)
Öğlen yola çıkıp üç saatlik rahat bir sürüşle Güre Termal Resort’a vardık. Ekibin tamamı gelmiş, yerleşmişlerdi. Biz de yerleşip az biraz da dinlenip çiplerimizi almak üzere Hattuşa Hotel’e yürüdük. Geçen yıl orada kalmıştık. Bu yıl fiyatlar uçmuş, iki gece için o kadar paraya gerek yok diyerek daha önce de kaldığımız Güre Termal’i tercih etmiştik. Tamam ciddi fark var ama iki gece sadece yatmaya gireceğiz otele… Bu yıl yarış sabahı kahvaltı vermeyeceklerini söylediler, akşamdan kahvaltı tabakları odalara gönderildi. Fena değildi. Olması gereken ne varsa vardı, çay ve kahve hariç… Neyse ki yanımıza almışız. Odalar mutfaklı olduğu için hazırlıklı gelmiştik. Hatta yarış öncesi makarnayı, pilavı bile odada yaparız diyorduk ama ekip dışarıda yemek isteyince bulduk bir yer, pilavlı, karnımızı doyurup odalara çekildik.
Off the record, her zamanki çalışmalarımı yatmadan tamamladım. Parkurda koşacak yaş grubu rakiplerimi zaten biliyorum. Çipler dağıtılınca göğüs numaraları da sisteme düşüyor. Hazırladığım küçük parkur haritası ve ihtiyacım olan km-dk bilgilerinin bir kenarına 4 rakibimin bip numaralarını da not ettim. İlk iki sıra belli şimdiden, 3. lük için kıran kırana bir rekabet olacak… Gören de olimpiyatlardayız sanır :slight_smile: Ben seviyorum bu işleri, yarış bahane, hazırlık şahane…
Giyeceklerimi, yiyeceklerimi, içeceklerimi bir güzel hazırladım. Dropbag’e yarış sonrası gerekenleri de-kuru ayakkabı dahil- koyduktan sonra artık hazırız diyebildim. Yarış sabahı hava %80 yağışlı görünüyor. Ona göre start kıyafetimi bir tık kalınlaştırdım. Su geçirmez poşete bir tane de yedek t-shirt ekledim, attım yeleğe. Gidişata göre 2. veya 3. CP de değiştirmeyi düşünebilirim. Saati 5:45’e kurup, güya erken yatacağım hevesiyle girdiğim yatakta ancak 00:00 gibi uyuyabildim.
Sabah planladığımız gibi kalktık. Dışarısı, haliyle zifiri karanlık. Kalkar kalkmaz ısıttığım ılık bir bardak suyu içtim. Beklendiği gibi 10 dk içinde sindirim sistemini de uyandırmış oldum, ve Mr. Big’le erkenden vedalaştım. Yola yükle çıkmıyorum…
Kahvaltımızı odada yaptık. Kahvemizi içtik. Giyindik, son bir kez, jel, shot, bar ve sularımızı kontrol ettik. Yanımıza aldıklarımızın yeteceğini daha önceden hesaplamıştım zaten, sadece eksik olup olmadıklarını çıkmadan bir kez daha check ettik. Her defasında yapmakta fayda var… Son iki yarışta yaptığım bir şey de ekmek peynir hazırlamak. Geçen yıl yarışlardan birinde, son CP de beyaz peynir ve ekmek koymuşlardı. Nasıl iyi geldiğini anlatamam. Artık işi şansa bırakmıyorum. Evden keçi peynirimi kendim getiriyorum. Bir dilim ekmeğin arasına koyup poşetle atıyorum cebe. Ohh mis.
Saat 7:30 gibi lobide buluştuk. Akşamdan 2 arkadaşımız son dakika koşmama kararı almışlar. Benim sabah haberim oldu. Kırıklık varmış birinde, diğeri de kramp olayını çözememiş. Kısmet değilmiş diyerek dar kadroyla Hattuşa’ya yürüyüşe geçtik. Önce dropbag’leri otel içindeki teslim noktasına bıraktık, ardından bizi Yeşilyurt köyüne götürecek servislerin olduğu yola çıktık. Bu yıl araçlar çok iyi, belediye otobüsüyle de gitmişliğimiz vardı o 30 km’yi… Köyün altında indik, o yokuşu yarış öncesi çıkmak, olacakların bir nevi habercisi. İyi oluyor, bacaklar açılıyor, nabız bir kendine geliyor. Hava kapalı, serin ama çok soğuk değil. O beklediğim deli yağmur hala başlamamış durumda. Spoiler veriyorum, ah ki ne ah! tüm yarış bekledim de gelmedi :slight_smile:
Saat 9:06’da start aldık. Parkura park edilmiş bir aracın çekilmesini beklemişiz.
Meşhur parke taşlı yokuşumuz önümüzde, acele etmeden koş yürü şeklinde ilk 2.3km’yi rahat geçtim. Buradan itibaren 11. km’ye kadar yol, full iniş ve arada yatay geçişleri içeriyor. Zemin de arada asfalta bağlanan, şahane manzara içeren bir orman yolu. Bu inişten sonra yaklaşık 3-3.5 km kadar arada sıkı çıkışların olduğu patikaya giriliyor. Zaten tırmanışın sonu Adatepe CP. Köye girerken o taşlı yoldan inip su ikmali yapıp, gerisin geriye bu defa diğer sokaktan çıkıp tekrar parkura dönülüyor. 16.5km geride kaldığında tırmanış bitmiş ama hala dağların tepesindeydik. Ve bir kez daha iniş vaktidir diyerek patikadan aşağı saldık kendimizi… 3km kadar indikten sonra ilk dere temasına hoş gelmişdik: Mıhlıçay ! Geçen hafta yıkıp dökmüş halinden eser yok ama dizimin üstüne kadar gelen bir debisi var hala… Buz gibi… Güçlü… Yanlaya yanlaya geçiyorum, suyu karşıdan alınca sürüklemeye başlıyor insanı, öldürmez ama devirir… Yedek alt yok yanımda canım, yoksa dükkan senin. Mümtaz’ın bacaklar uzun tabii, o video bile çekti geçerken. İlk yarışımıza hazırlanırken, dere geçişinde aman ayakkabıları, çorapları çıkarır geçeriz gibi planlar yapardık. O an geldiğinde, nasıl gereksiz bir şey olduğunu anlamak saniyeler almıştı. Ayağımdaki arkadaşlar zaten bu işler için yapılmış. Giriyorsun suya, serinliyorsun, en fazla 1km sonra ayaklarında sadece serinlik kalıyor, su, her adım atışında gidiyor bir şekilde… Yalnız ince bir nokta var. Trail yarışında dere geçişi varsa, kesinlikle Gore-tex tercih edilmemeli. O arkadaşlar, derin su geçişinin olmadığı zamanlarda, yağmurlu havalarda kullanılmalı. O zaman keyifli, diğer durumlarda eziyet halini alıyor ayak içindeki suyu dışarı atmak… Yaşadım, teyitli bilgidir.
Mıhlıçay’ı solumuza alıp yaklaşık 500m gittikten sonra tekrar dere geçişine geldik. Bu defa suyun debisi de derinliği de daha fazlaydı. Şort seviyesine kadar çıkan suda (gerçi Mümtaz’ın ancak femuruna kadardı),daha inatçı bir dirençle karşılaşıp geçişi tamamladık. Artık bu boyutta derin geçmişimiz kalmadı. Mıhlıçay bu defa sağımızda bize eşlik ediyor. Bir 500m de bu şekilde yürü-koş şeklinde gittikten sonra eski değirmene geldik. Akşamki teknik toplantıda sel sonrası açıkta elektrik kabloları olduğundan, yarış süresince orada AKUT gönüllüsü arkadaşlar olacağından bahsedilmişti. Aynen denildiği gibi, tam donanımlı bir arkadaş tellerin olduğu yerde bizi bekliyordu ve dikkatli bir şekilde geçmemizi sağladı, sağolsun. Değirmenin içinden geçip, taş köprüye geldiğimizde artık Mıhlıçay ile vedalaşma zamanıydı. Camgöbeği bir mavi, beyaz kayaları döverek akıyor aşağı doğru… Artık orman içinde yaklaşık 3km sürecek tırmanmalı patika bizi bekler. Önümüzde Narlı köyü, tırmanışın sonunun habercisi. Köy girişinde bir çeşme var. Sağ tarafta caminin bitiminde. Doyran’a kadar daha 5km olduğu düşünülürse, en azından bir 500ml.'liği tazelemekte fayda var. Biz tazeledik. Narlı’dan sonra orman yolundan biraz yatay devam edip inişe geçtik. Dere sayılmayacak kadar sığ bir iki su geçişi sonrası 26. km’de başlayan yıpratıcı çıkış yaklaşık 7km sürdü ve ortalarda bir yerde, 29. kmde, Doyran CP’ye ulaştık. Buradan hiç oyalanmadan çıkıp tırmanışa devam ettik. Bu arada Ece ile konuştum, önümde olanların CP çıkış zamanlarını öğrendim. İlk iki kopmuş gitmiş, diğer ikiliden biri 7 dk önümde, diğerini CP de görmüştüm. Yokuşlarda beni yakalıyor, inişlerde ben geçiyorum. Son 3km full iniş olduğu için onu geçebilirim ama o 7dk’yı kapatmam zor. Yalan yok, moralim bozulmuş durumda, ne yaparsam yapayım kürsü kaçtı. Kısmet değilmiş diye kendimi avutuyorum ama kafamda da sürekli hesap yapıyorum bu arada, ilk CP de çok mu oyalandım, baton açmadığım bir tırmanış vardı, açsaydım daha seri giderdim, falan filan…
Tırmanışın sonuna kadar, önümdeki yaş grubumu görüntüden kaybetmemeye çalışarak tempomu korudum. Çıkışlarda cidden iyi. Çok şükür kramp olayını hiç yaşamadım bu defa, bu durum takibi de kolaylaştırdı haliyle. Genelde 30km den sonra giren tüm kramplar hep çıkışlarda oldu maalesef, inerken krampı bir şekilde tolere edebiliyor insan, ama çıkışta kilitlenip kalıyorsun. Gerçekten de inişteki o son 2 km’de öyle bir tempo tutturdum ki anlık pace bir ara 4:50 olmuş, Mümtaz’ın dediğine göre, son iki km’yi sırayla 5:23 ve 5:16 ortalama ile geçip Altınoluk yukarı köy içindeki finishe geldik. Bu sene de böyle olsun. Sonucu bilmeme rağmen gene de baktım. Evet 4. olmuşum. Ama o da ne? 3. ile aynı dakikada, saniye farkıyla finishe girmişiz, iyi mi? Yani saniyelerle kaçmış madalya… Üzüldüm. Sonra sevindim. Aferin bana ya, son 6 km de, hem de en zor bölümde kapamışım farkı, ama yetmemiş. Acaba bilsem, o 30sn’yi de kapatabilir miydim? Muamma. Ve bir kez daha kısmet değilmiş dedim. Kısmet değilmiş…Bu vesile ile kürsü yapan tüm yaş grubu arkadaşlarımı canı gönülden tebrik ediyorum. 4.lük benim göbek adım :slight_smile:
Ekip de sağ salim bitirmiş, herkesin neşesi yerinde. Daha ne olsun. Hemen dropbag’lerimizi aldık, kurulara geçtik, dayımın taze taze sıktığını mandalina sularını kana kana içip kendimize geldik.
Yarış boyunca beslenmem; toplam 5lt su (yarışa, 2lt suyun içinde 2 tane elektrolit tabletle başlamıştım. Sonra yaptığım takviyelerde ekleme yapmadım, yapamadım, yanıma almamışım), bir maden suyu, 3 jel, sonuncusu kafeinliydi, 2 tane 250 ml magnezyum shot, 5-6 tane ekşili haribo ve yemek için 30. km’yi beklediğim canım ekmek arası peynirim. Yetti, susuz hiç kalmadım, iyi planlanmış bir beslenme yaptığıma inanıyorum. Sonuçta kramp engeline takılmadım…

Yarış bitti ve bedenen de mental olarak da yorgunum. İlk defa bir yarış sırasında bezginlik, bıkkınlık geldi, ayrı bir tükenmişlik hissettim. Yarışı bırakma boyutunda değil tabii ki ama daha önce böyle olmamıştı. Sebebi sonradan ortaya çıktı gerçi. Yarıştan 2 gün sonra tüm vücudumu saran bir titreme, mide bulantısı, baş ağrısı…Rapid test ve sonuç: COVID-19 +…
Bu hastalık bir günde bulaşmıyor, muhtemelen yarış sırasında başlamıştı ama adrenalin, serotonin artık ne dersen de, hedefe kitlenince baskılandı muhtemelen, dinlenmeye geçer geçmez de patlattı bombayı. Bu satırları yarıştan tam 20 gün sonra yazıyorum. Ancak kendime gelebildim. İlk jogumu da yarın yapacağım. Kendimi tuttum, zorunlu dinlenmeyi seçtim. Halsizlik hala devam ediyor, ama eklem ağrılarım büyük ölçüde geçti. Seviyorum ben bu parkuru. Seneye görüşmek üzere… Kal sağlıcakla.
Run Zeus 36k /5:25:46/ Kadın 50+ 4./ 21 Aralık 2023 İstanbul

16 Beğeni