İlk kez yarış raporu yazacağım, şimdiden affınıza sığınıyorum.
Öncelikle koşuya başlama maceramdan bahsetmek isterim.
Başlangıçta amacım kilo vermek ve daha fit bir fiziğe sahip olmaktı. 34 yaşındaydım, hafif kiloluydum ve sürekli sağlık sorunları yaşıyordum. Özellikle sindirim sistemi rahatsızlıklarından çok çektim. Yaşadığım bölgede bu branşın tüm doktorlarıyla neredeyse ahbap olmuştuk. İnternette yaptığım araştırmalarda sürekli olarak spor yapmanın sindirim sistemi rahatsızlıklarına iyi geldiğine dair bilgiler okuyordum. Ben de spora başlamalıydım ama hangi spora ne zaman ve nasıl başlayacaktım? Bunun için dürüst olmak gerekirse bir plan yapmadım, herşey kendiliğinden gelişti. İlk yaptığım koşunun tam tarihini hatırlayamasam da eylül ayı ve 2013 yılı olduğunu çok iyi biliyorum. O gün ani bir kararla bir koşu uygulamasını telefonuma yükledim. Evden ekipman olarak uygun ne buldumsa üstüme geçirdim, telefonumu elime aldım ve bir hışımla kendimi sokağa attım. Yaşadığım bölgede trafik olarak sakin, geniş ve uzun bir caddede git gel şeklinde 4 kilometre hiç durmadan koştum. İtiraf ediyorum koşu sonrası bayılmama gerçekten ramak kalmıştı. O gün beni aniden koşmaya tetikleyen etmen neydi gerçekten hatırlamıyorum. Aynı gün koşu sonrası eve giderek duş aldım ve peşinden de bir sigara yaktım. Evet, ben bir sigara tiryakisiydim. Koşu uygulamasının sosyal ağ paylaşım özelliği vardı. Ben de koşumu çevremin tepkisini görmek için sosyal ağda paylaştım. Paylaşımıma sosyal çevremden kısmen çok iyi tepkiler gelince bu durum açıkcası motivasyonumu ve cesaretimi arttırdı ve ertesi gün tekrar koşmaya karar verdim. Takip eden günlerde gün aşırı düzenli olarak koşmaya başlayacaktım.
İlk yarışım, henüz daha koşmaya yeni başlamışken bir arkadaşımın yaşadığım bölgede düzenlenen “Darıca Yarı Maratonu’nda koşacak mısın?” sorusuyla başladı. Bu soru sanki bana bir meydan okumaydı! Henüz koşmaya başlayalı bir ay olmuştu! Bir şekilde cahil cesaretimi topladım, yarışa katıldım ve yarışı bitirdim! Bu kadar kısa zamanda bir yarı maraton bitirmiştim ve kendimle gurur duyuyordum. Yalnız itiraf etmeliyim ki yarış boyunca özellikle ikinci yarı çok acı çektim. Yanlış hatırlamıyorsam sürem 1 saat 56 dakika civarlarıydı. O gün eve gelip duş aldıktan sonra balkonda bir sigara yaktım ve ilk nefesimde sigarayı bırakmaya kesin olarak karar verdim. Çünkü koşmanın bana verdiği mutluluğu içime çektiğim sigara dumanında hissetmedim. İkisi birlikte gitmeyecekti, çatışacaklardı ve kesin bir tartışma çıkacaktı. Birisiyle hemen vedalaşmak zorundaydım. Elimdeki paketi çöpe attım ve sigarayı hayatımdan o gün tamamen çıkardım. Sigaranın bende yaratmış olduğu boşluğu koşuyla doldurdum. Daha çok koştum, koştukça hızlandım, hızlandıkça daha çok hızlanmak istedim. Bu süreçte çok kaliteli insanlarla tanıştım, onların tecrübelerinden faydalandım. İnternet üzerinden araştırmalarından, makalelerden faydalandım. Beş yıllık koşu geçmişimde Türkiye sınırları içerisinde çeşitli yarı maraton ve maraton yol koşularına katıldım. Bazıları çok kaliteli, bazıları çok vasat olsa da hepsini koşmaktan büyük keyif aldım. İmkanlarım çerçevesinde de yol yarışlarına katılmaya bundan sonra da devam edeceğim.
Frig Ultra 54K
Özellikle son bir senedir aklımda hep bir ultra maraton koşma düşüncesi vardı. Bunun Frig Ultra olmasının kendime göre manevi bir anlamı var. Ben Afyon’da doğdum. Sekiz yaşıma kadar burada bulundum. Madem bir ultra koşacaktım ve bu ilk ultram olacaktı, bunu doğduğum topraklarda gerçekleştirmeliydim.
Koşuya, yaşadığım bölgeden yaşca en küçükleri ben olmak üzere toplam sekiz kişi olarak katıldık. İçimizden sadece bir kişi 23K’da kayıtlıydı. Diğer yedi kişi de 54K da kayıtlıydılar. Cuma günü iki otomobille dörderli gruplar halinde konvoy düzeninde akşam saatlerinde Afyon’a geldik. Yarış kitlerinin ve koşu brifinginin verileceği otele giriş yaptığımızda saat tam da 21:00 civarlarıydı. Sanıyorum biraz da karnımız aç olacak ki hemen lobinin altında bulunan brifing odasına yöneldik. Çünkü, organizasyon detaylarında bahsi geçen makarna partisi de brifingle eş zamanlı olarak aynı odada veriliyordu. Makarnalarımızı alarak bulduğumuz boş sandalyelere oturarak koşuyla ilgili brifingi dinlemeye başladık. Açıkcası tam manasıyla anlatılanlara dikkatimi veremedim. Belki de yol yorgunluğu hissediyordum. Brifing devam ederken arkadaşlarla işaretleşerek lobiye yarış kitlerimizi teslim almaya çıktık. Burada bir arkadaşımızın sağlık evrağı eksikliğinden dolayı kit teslim görevlisiyle küçük çaplı bir kriz yaşasak da, organizasyonda görevli başka bir arkadaşımızının yardımı sayesinde konuyu tatlıya bağladık. Etrafta tanıdık simalar da görmek mümkündü. Grup olarak lobide kısa süreli ayaküstü sohbet ve fotoğraf çekiminden sonra dinlenmeye geçmek üzere konaklayacağımız eve hareket ettik. Eve ulaştığımızda hep birlikte çay eşliğinde ertesi günün planını yaparak dinlenmeye çekildik.
Ertesi gün plana uygun olarak kahvaltımızı yaptık ve planladığımız saatte otele doğru hareket ettik.Otele ulaştığımızda bizi koşunun start alacağı İhsaniye ilçesine götürecek araçlar bekliyordu. İlk araçta grubumuzun tamamının oturacağı yer olmadığı için bu aracı tercih etmedik. Diğer boş araç geldiğinde araca hep birlikte bindik. Araç dolduğunda İhsaniye’ye doğru hareket edildi. İhsaniye’ye yaklaşık yarım saat süren bir yolculuk sonrası ulaştık. Araçtan indiğimizde dışarıda koşu için ideal bir hava olduğunu hissetmek gerçekten çok mutluluk vericiydi. Henüz koşunun başlaması için 1 saat vardı. Etrafta koşucular diğer koşucu arkadaşlarıyla sohbet ediyor, ısınıyor, fotoğraf çektiriyor, lavoboya gidiyor, giyiniyor ve bir şekilde koşu başlangıç zamanının gelmesini bekliyorlardı. Her ne kadar dışarı belli etmesem de ilk ultra maraton tecrübem olacağından biraz gergindim. Yumuşak bir ısınma ve açma germenin ardından duyuru ile birlikte start alanına hareket ettim. Macera başlıyordu…
Koşu startının verilmesi ile birlikte yumuşak bir tempoda koşuya başladım. Koşu öncesi parkura internetten göz gezdirmiştim. Brifingde de parkur için “dümdüz” gibi ifadeler olunca açıkcası parkuru kafamda çok büyütmemiştim. Koşu öncesi Frig Ultra 54K’yı 4’50” dk/km ortalama ile bitirebileceğimi düşünmüştüm. Koşuyu, grubumuzdan Haydar Erdoğdu ile birlikte koşmayı planlamıştık. Onun da ilk ultra deneyimi olacaktı. İkimiz için de bu ultra çok bilinmeyenli bir denklem gibiydi. Tempoyu nasıl belirleyeceğimizi, nerede hızlanıp nerede yavaşlayacağımızı, ikmal noktalarında nasıl besleneceğimizi, neredeyse hiçbirşeyi planlamamıştık. Tamamen kendimizi parkura teslim ettik. Tam manasıyla herşey doğaçlama olacaktı. İlk iki km’de sürekli olarak tırmanıyorduk. Zemin sert toprak, yer yer taşlık ve çalılıktı. Önümüzde üç koşucu olduğunu hatırlıyorum. Bunlardan birinci sıradaki Cüneyt Adalı’ydı. Cüneyt, dördüncü km’de tabiri caizse gözden kaybolmuştu. Açıkcası o anlarda içimden kaba tabirle kesin sonlara doğru patlayacağını düşündüm. İkinci sıradaki koşucuyu tanımıyorum ancak üçüncü sıradaki koşucu Mert Derman’dı. Mert Derman’ın bloğunu takip ediyorum, makalelerini ve raporlarını okuyorum ve kendisini bu konuda çok takdir ediyorum. Ultra maratonlarda da çok tecrübeli olduğunu biliyorum. Kendisiyle selamlaştıktan sonra fırsattan istifade aşil tendonumda o an hissettiğim acının parkurla ilgili olma ihtimalini kendisine sordum. Normal olduğunu düşündüğünü söylediğinde biraz rahatladım.
İlk ikmal noktasına kadar aynı tempoda üçlü bir grup gibi ilerledik. Bu noktada biraz su içtik ve devam ettik. Yanlış hatırlamıyorsam, 13. km civarlarında tempomuzun hızlı olduğu ile ilgili bir kısa konuşma gerçekleştirdik ancak tempoyu düşürmeden devam ettik. Biraz ileride ufak çaplı bir işaret krizi yaşadık ve mecburen duraksadık. Bu duraksamada arkamızdaki gruptan üç arkadaş bize yetişerek düz devam etmemiz gerektiğini söylediler. Sanıyorum içlerinden biri parkuru daha önce koşmuştu. İleriye doğru devam ettiğimizde havada bir başka kriz sesi yükseliyordu. “Hav Hav” neyse ki kangal köpeklerinin çobanları da yanlarındaydı, bir şekilde bu krizi çok gerilim yaşamadan atlattık. Bu bölgeyi geçtikten sonra ben hızımı biraz arttırdım. Haydar ve Mert Derman tempolarını korudular. Arkadan gelenlerle şimdi başka bir üçlü grup oluşturduk. Tempomuz hızlıydı, kendimi rahat hissediyordum. 23. Km Bayramaliler köyüne kadar üç kişi devam ettik, burada birden aramıza Cüneyt Adalı katıldı. Köpeklerden korktuğu için işaretleri kaybederek kaybolmuş. En öndeki grup dört kişi olmuştuk. İki kilometre devam ettikten sonra birden işaretler kayboldu. Geniş bir alana dört kişi yayılarak işaret aramaya başladık. Bu bölgede sanıyorum 4-5 dakika civarı kaybettik. (Koşu sonrası organizasyon sorumlusu işaretlerin kasten bir çoban tarafından yerlerinin değiştirildiği açıklamasını yaptı.) Bulunduğumuz bölgede sürekli dönmektense en son işaretin bulunduğu noktaya gitmeye karar verdim. Oraya ulaştığımda arkamızdaki grubun geldiğini ve sola doğru ilerlediklerinin farkına vardım ve onları takip ettim. Gerçekten işaretler tekrar görünür olmuştu. Bundan sonrası için daha temkinli gitmeye karar verdim. Yol yarışlarından farklı olarak ultralarda önde gitmenin daha önce parkuru koşmamışsanız bir avantajı yok. Hatta kaybolma gibi durumlar gerçekleştiğinde negatif anlamda bir etkisi olduğunu bile söyleyebilirim. Pür dikkat işaretleri takip ederek koşmaya devam ettim. Bir süre sonra kısmen çalılık ve görüşün zayıf olduğu bir bölgeye girdik. Burası yokuş olan bir bölgeydi, yaklaşık son üç senedir bir koşuda yürüdüğümü hatırlamıyorum. Ancak bu bölge hiç koşulacak gibi görünmüyordu. Ben de enerjimi erken tüketmek istemediğim için tempolu yürümeye başladım. Bu sırada aşağı doğru baktığımda Singer kardeşleri gördüm. Koşu öncesi kayıt listelerinde isimlerini görmüştüm. Ultra maratonlarda da çok tecrübeli ve başarılı olduklarını biliyordum. Bir önceki sene de aynı parkuru koştuklarını sonuçlardan görmüştüm. Parkur tecrübesi avantajlarını iyi kullandıklarını düşünüyorum. Enerjilerini minumum seviyede harcayarak o noktaya kadar gelmişlerdi. Ben ise ufak ufak yorgunluk hissetmeye başlamıştım bile. Bu bölgedeki tırmanma bittikten sonra önde altı kişilik bir grup olmuştuk. Yaklaşık bir km bu şekilde devam ettikten sonra aramızdaki mesafeler de yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. Bu aşamada ben mi tempomu düşürmüştüm, yoksa önümdeki grup mu tempoyu arttırmıştı gerçekten bilemiyorum. Sanıyorum yorulmaya başlamıştım. Her şeyin üstüne kumluk bir dere yatağında koşuyordum. Alternatif bir seçeneğim de vardı aslında! Dere yatağının kenarından da koşabilirdim. Ancak orası da küçük çalılıklı bir bölgeydi. Her iki zeminde de koşmak bacakları çok yoruyordu. Şimdi önümde dört kişi vardı, önde Oğuzhan Emre Singer, Cüneyt Adalı ve iki koşucu daha. Oğuzhan ve Cüneyt bir süre sonra gözden kayboldular, ancak önümdeki iki koşucu görüş alanımdaydı, yavaş yavaş onlara yetişiyordum. Ancak hızımda bir değişiklik yoktu. Anladım ki, onlar da çok yorulmuşlardı. Bir ara yürümeye başladılar. Ben de yürümek istiyordum. Onlara yetiştim ve yürüyüşlerine katıldım. Bir süre birlikte yürüdük. O aşamada kendi kendime “ne yapıyorum ben” diye sorgulamaya başladım ve tekrar koşmaya başladım. O anda kesin bir karar aldım. Yokuş olmadığı sürece koşmaya düşük tempo da olsa devam edecektim. Bu şekilde yaklaşık 38. Km’ye kadar gelmiştim. Bu bölgede bir çeşme gördüm hem su içmek hem de biraz dinlenmek için durdum. Bu aşamada arkamdaki iki koşucu ve Bahadır Ozan Singer’de geldiler. Bu bölge bir yol ayrımıydı ve işaretler hem düz hem de sola ilerlememiz gerektiğini söylüyordu. Sesli bir şekilde “nereye gideceğiz şimdi” dediğimi hatırlıyorum. Bu esnada Bahadır, sola gitmemiz gerektiğini söyledi ve kendisi sola doğru yöneldi. Ben de peşinden devam ettim. Uzunca bir çıkış vardı önümüzde ve zemin yol asfaltıydı. Çıkış olduğu için tempomu çok düşürdüm. Yarışın bitmesine yaklaşık 18 km vardı ve ilerisi için beni neyin beklediğini bilmiyordum. Bahadır ile aramız iyiden iyiye açıldı. Tırmanış bittikten sonra uzunca bir iniş göründü önümde. Bahadır’ı ileride görebiliyordum. Organizasyon aracı da görünüyordu. Organizasyondan Mahmut Yavuz, Bahadır’ı yolun sağına doğru yönlendirdi. Bu bölge doğa harikası mini bir kanyon. Onları görünce ben de nereye doğru devam edeceğimi artık biliyordum. Burası Bahadır’ı yarışta göreceğim son nokta olacaktı. Bu bölgede yerlerde hafif su birikintisi var, kısmen kumluk ve kayalık bir bölge. Yavaş yavaş ilerlerken işaretleri takip etmediğimi anladım. Etrafta şerit işaret yoktu, ancak kayalar işaretlenmişti. Bir ara hiçbir yerde işaret göremedim ve tedirgin oldum. O anlarda arkamda Haydar’ın geldiğini görünce içim birden rahatlamıştı. 43. Km ikmal noktasına kadar beraber gittik. Bu aşamada arkadan Mert Derman’ın da geldiğini gördüm. İkmal noktasında biraz su içtim, bir parça elma aldım ve organizasyondan Mahmut Yavuz’a kalan kısım zemini ile ilgili soru sordum. Kalan kısım için “düz” cevabını aldığımda gerçekten kendimi çok iyi hissettim. Ultralara göre belki yokuş bile sayılmayacak yerlerde koşmuştum ama çok yorulmuştum. Yol tümseği görmeye bile tahammülüm yoktu. Hızlıca yaptığımız ikmalden sonra Haydar ile devam ettik. Asfalt bir yola çıkmıştık. Rahat bir tempoda koşmaya karar verdik. Bu sıralarda arkadan Mert Derman da bize tekrar yetişti. Koşunun başında olduğu gibi tekrar üçlü bir grup olmuştuk. Bir kilometre birlikte koştuktan sonra göğüs kafesimin sağ alt tarafında keskin bir ağrı hissetmeye başladım. Bu durum benim nefes almamı güçleştirmeye başladı. Tempomu biraz düşürmeye karar verdim ve bir süre sonra acıya dayanamayarak yürümeye başladım. Arkama doğru baktığımda kimseyi görememek bir nebze olsun içimi rahatlattı. Bu durum yürüyüşü telafi edeceğim zamanımın olduğu anlamına geliyordu. Yaklaşık bir dakika yürüdükten sonra tekrar yavaş yavaş koşmaya başladım. Haydar ile aram oldukça açılmıştı, ancak Mert Derman’ı görebiliyordum. Bir süre sonra Mert Derman’ı yakaladım. Sanıyorum o da biraz yorulmuştu. Bu arada ağrım biraz hafifledi ve zihnimi başka şeylerle meşgul etmeye çalıştım. 5 dk/km temposunda koşuyordum ve bu şekilde devam edebileceğimi hissettim. Tempomu bozmadan devam ettim. Gazlıgöl bölgesine geldiğimde saatim km olarak 53’ü gösteriyordu. Zemin temiz yol asfaltıydı artık. Arkama şöyle bir göz gezdirdim. Görünürde kimse olmadığını görünce biraz çözüldüm. Tempom da iyiden iyiye düşmeye başladı. Artık yavaş yavaş koşunun sonuna geliyordum ve ilk ultramı 4:50:30 süre ile 5. Sırada bitirecektim. Sakin bir tempoda finishe kadar geldim. Finish noktası bir park üzerine kurulmuştu. Etrafta masa ve sandalyeler vardı. Ben ilk gördüğüm çim alana boylu boyunca uzandım. Bir süre sonra yavaş yavaş diğer koşucular da gelmeye başladı. Çimlerin üzerinde dereceye giren sporcu arkadaşları tebrik ettim. Parkur hakkında gözlemlerimi paylaştım, onların gözlemlerini dinledim.
Genel olarak organizasyonu beğendim. Ekip çok yardımsever ve kibar. Ellerinden geldiğince her konuda yardımcı oldular. İkmal alanlarındaki çeşitlilik konusunda bir fikrim yok. Koşu esnasında katı tüketemiyorum. Sadece sıvı tükettiğim için benim için yeterliydi diyebilirim. İşaretlemeler konusunda iki kez tereddütle duraksama ve bir kez de kaybolma sıkıntısı haricinde bir problem yoktu. Buradaki sıkıntılar için ekip ödül töreninde bir açıklama yaptı. Samimiyetlerine inanıyorum. Koşu sonrası sponsor otelin duş imkanı sağlaması ve beş çayı ikramı çok şıktı. Kategori sıralamasında genel klasmanda ilk üç sıranın yaş klasmanında değerlendirilmeyi alınmaması sonucu ile birlikte kendimi 40- yaş klasmanında kürsüde birinci sırada buldum. Bu benim için çok sürpriz oldu. Bu yarışa çalıştığım şirketin de desteğini alarak katıldığım için kürsü törenini bekledim. Kürsüye çağırıldığımda üzerimde olan tişörtümde şirketin logosu da vardı. Bir nebze de olsa bu şekilde vefa borcumu ödemek istedim.
Tören sonrasında otelden ayrılarak yaşadığımız şehre doğru yola çıktık. İlk ultra maceramı böylelikle tamamlamış oldum. Anlatımımdaki eksikler için şimdiden özür diliyorum. Koşuyla kalmanız dileğiyle.
Hakan Karagöz
Öncelikle yarıştaki başarınız için sizi tebrik ederim. Sonrasında bu tecrübenizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
Bu ifadenizi ve sigarayı bırakmış olmanızıda göz ardı edemiyorum. Harikasınız!
Henüz bunu tecrübe etmemiş biri olarak, patika koşusu dendiğinde bana kabus gibi gelen bir durum bu. Zamanla doğada kaybolan ve doğa dostu bir sprey boya gibi bi işaretleyici yok mu acaba?
Sedat Bey merhaba,
İyi dilekleriniz ve yorumunuz için teşekkür ederim. İşaretleme konusu gerçekten hassas bir konu.
Etkinlik bölgesinde yaşayan halkı da bir şekilde bilgilendirmek gerekli. Kötü niyetli insanlar için yapacak hiçbir şey yok maalesef. Organizasyon için de, özellikle tereddüt yaşadığımız bölgelerde işaret mesafeleri daha kısa olabilirdi.
Çok güzel bir deneyim aktarımı olmuş.Tebrikler.
Merhabalar,
Katıldığımız her yarış sonrası geleneksel olarak yayınladığımız yarış raporu ve videomuzun linkini Frig Ultra 2019 54K için aşağıda bulabilirsiniz. @CemAriturk hayatının en uzun mesafesini ilk kez Frig’de Cappadocia MT’nin antrenman yarışı olarak koştu, kaleme ve kadraja aldı…
Keyifli okumalar!
Team Run.BO adına,
Tebrikler. keyifle okudum başarılarınız daim olsun.
Merhabalar işlerin yoğunluğundan geç de olsa bir rapor yazabildim. vakti olmayanlar direk yazının ortasından Frig ultra 54k kısmından başlayabilirler. Zaman ayıran herkese teşekkürler umarım birilerinin işine yarar.
Bu sene Kapadokya için hazırlık olsun diye şirket takımıyla birlikte Frig Ultraya yazıldık.
Sabah oldukça erken yarış başladı. Karanlıkta başladık iyi ki. Son bir saat kaldığımız sıcağı hiç yaşamamak için bir saat öncesine de razıydım
Parkur genel olarak düz. Ben 54kmnin hepsini koştum. 54 km parkuru iç içe halkaların en büyüğü gibi düşünebiliriz. Bir küçük halka 38 bir küçük 22 şeklinde devam ediyor.
Parkur düz ama yer yer Kapadokya zemini yer yer deniz kumu gibi devam ediyor. Özellikle dönüş yoluna geçerken. Bu da beni çok yordu.
Diğer parkurlarla sürekli bir kesişim içerisinde olduğu için CPler oldukça fazla. Öyle ki, yarışta hiçbir zaman ikinci dolu şişemden yudum almadım. Tabi her sene hava değişecektir ama bu şekilde olacaksa tek flask dolu gitmek taktiksel olarak daha doğru.
54 parkuru bu sene katılımcı sayısı olarak azdı. Fakat katılan koşucular oldukça iyiydi. İsimleri öğrenip stravadan stalklamadan önce kesin yaş kürsüsü alırım zannediyordum ama 19. bitirdim. Marmara ve Ege bölgesinin koşucuları çok farklı ve tanımıyormuşum.
aslında 40 km istediğimi yaptım. 40tan sonra sıcak ve kumdan yorulan ayaklar nedeniyle oldukça yavaşladım. Toplamda 5 saat 34 dakikada tamamladım. Kötü değil ama yılın bu döneminde kendimi çok farklı bir formda bekliyordum. Artık daha gerçekçi beklentiler üzerinden Kapadokya’ya hazırlanmaya devam edeceğim. Yine de bu kumlu zeminde yarışın sonuna kadar koşuyor olmamdan mutluyum.
Organizasyon oldukça güzeldi. işaretlemeler de düzgündü. Ben dört kere kayboldum ama kayboluşlarımla yorgunluğun bağlantısı da oldukça yüksek. neyse ki çok uzaklaşmadan hemen yolu geri bulabildim. GPX datasını yüklemiş olmak önemli.
Bir de Frig vadisine ayrı bir parantez açmak lazım. Daha öncesinde Eskişehir Yazılıkaya kısmını ziyaret etmiştim, orası da çok güzeldi. Fakat arabayla gezmekle koşarak gezmek arasında çok büyük fark var. Yerleşkeler, göl, yerleşke olmayan peri bacalarına benzer oluşumlar, hepsi çok güzel görünüyor. Hem de bozkırın içinde giderken bir anda karşınıza çıkıyor ve çok etkileyici gerçekten.
Afyona gelmişken yemek için alternatifler de cabası. Bence katılımın bu kadar az olmaması lazım. Organizasyon ve parkur oldukça güzel. Şahsi görüşüm, iyi yol koşucularının bu parkurda dağda antrenman yapanları avlayacağı yönünde. Buna rağmen asfalta neredeyse hiç girmeyen çok güzel bir parkuru var.
yarışın videosunu izlemek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz: